Hesap Verebilirlik

by Fahrettin Dağlı

Hesap verebilir olmak, “bireylerin yaptıklarından dolayı hukuksal, yönetsel, idari ve politik olarak sorumlu tutulabilmesidir”. Başka bir tanımla, “Kimin, kime karşı, niçin, neden ve hangi gerekçelerle sorumlu tutulduğuna ilişkin ortaya konan yükümlülük düzeyidir”.

İnsanoğlu yer yüzünde sorumsuzca bir yaşam hakkına sahip değildir. Her söz ve eyleminden sorumludur. Bu hesap verebilirlik anlayış ve kavrayışıyla yaşamak toplumsal hayatın temel düsturu ve ahlak anlayışının da en önemli prensiplerinden birisidir.

Modern demokrasilerde ve hukuk sistemlerinde böyle olduğu gibi İslam anlayışında da durum farklı değildir. Hatta müeyyidelerinin daha da ağır olduğu söylenebilir. Müslüman, sadece dünyada değil, aynı zamanda bir de iman ettiği öteki dünyada da hesap vereceği anlayışıyla yaşar. Bu anlamda Müslümanlık iddiasına sahip insanların yaşamlarında hesaba çekilme inancının gerektirdiği ciddiyetin daha üst düzeyde olması beklenir.

Ama ne yazık ki yaşanan pratik böyle değil. Monarşik idari sistemlerine sahip İslam ülkelerinin idarelerinin kamu yönetimini denetleyen denge-denetim mekanizmalarından yoksun olmaları ve devletleri ayakta tutan kuvvetlerin birbirinden bağımsız olmayıp tek elde toplanmaları yüzünden yönetimdeki şeffaflık ortadan kalktığı gibi hesap verebilirlik de sistem dışı bırakılmıştır. Onun için de demokrasilerin en önemli işlevi olan yönetimde şeffaflık ve hesap verebilirliğin esamesi okunmamaktadır.

Ülkemizde yönetim gün geçtikçe demokratik sistemden uzaklaşıp, demokrasinin en önemli organlarının tek elde toplanması nedeniyle denge ve denetim mekanizmaları tek tek işlevsiz hale gelmektedir. Yargı ve yasama yürütmenin emrine girmiştir. Bu anlamda bir ülkenin namus garantisi olan Anayasa Mahkemesinin varlığı bile tartışma konusu yapılmıştır. Çünkü mevcut yönetimin yaslandığı anlayış hukuk ve demokrasiden hoşnut değildir, yaptıklarının veya yapmadıklarının müzakere edilmesini, denetlenmesini ve sonucunda hesap sorulmasını istememektedir.

Her gün tüm baskı ve sindirmelere rağmen devlet dışı çeşitli kaynaklarca ortaya çıkarılan yolsuzluk ve usulsüzlüklerin üzerine gidilmemekte ve adeta herkesin yaptığı yanına kar kalmaktadır.

Son günlerde konuşulan mevzulardan birisi de Türkiye’nin Sudan’da tarımsal faaliyetler için kurduğu şirketin tasfiye edilmesidir. Yıllar önce CB Erdoğan’ın Sudan seyahati sonrasında, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünün (TİGEM) bağlı ortaklığı olan “Türk Sudan Uluslararası Tarım ve Hayvancılık Anonim Şirketi” kurulmuş ve yakın zamanda kiralanan toprağa tek tohum atılmadan tasfiye edilmiştir. Haber kaynakları bugüne kadar hiçbir üretim yapılmayan şirket için şirket yönetimine milyonlarca lira maaş ve huzur hakkı ödemesi yapıldığını aktarmaktadır.

2019 yılında 27 milyar 770 milyon lira, 2020 yılında 28 milyar 2 milyon lira, 2021 yılında 28 milyar 625 milyon lira, 2022 yılında 30 milyar 778 milyon lira kaynak aktarılan şirket toplamda 115 milyar 380 milyon TL’yi yutmuş görünüyor.

Şirket, kağıt üzerinde gider üstüne gider yaparken 2021 yılında hiçbir iş görmeyen yönetim kurulu başkan ve üyelerine huzur hakkı ve ikramiye olarak 419 bin 965 TL ödeme yapılmış. Yani, anlayacağınız bazılarına geçim kapıları tahsis edilmiş ve ülkenin bütçesinden milyarlarca para aktarılmış ve sonuçta kapısına kilit vurulmuş.

Yapılan bu işin mali bütçesi yanında sorulacak en önemli sorulardan birisi de şu olması gerekmez mi: Allah aşkına bu ülkenin geniş tarımsal arazileri varken neden Sudan? Burada başarılı oldunuz da sıra Sudan gibi ülkelerde tarımsal faaliyet yapmaya mı geldi?

Peki, bu proje ile ilgili hesap soran ve veren var mı? Hesap verilmeden bu defter de kapatılacak mı? Ne yazık ki, bir ehli namus idareci gelinceye kadar en azından şimdilik kimseler hesap sormadan ve vermeden bu defter de arşive kaldırılacak gibi görünüyor.

Bunlar kazara ortaya çıkan yolsuzluklar ve usulsüzlüklerdir. Bir de bir şekliyle üzerine şal örtülenler var. Sayıştay raporlarının bile kamuoyu ile paylaşılmaması nedeniyle tam olarak bu ülke bütçesinden ne tür harcamaların hangi usul ve esaslara göre yapıldığını öğrenme imkanına sahip değiliz.

Mevcut iktidar kendisini la yüs’el kabul ettiğinden dolayı doğru dürüst hesap vermediği gibi soranlara da doğru cevap vermemekte, azarlamaktadır. Halkın hukukunu yürütme erkine karşı denetlemek makamında olan yasama meclisi de sadece karşılıklı ağız dalışı yapmanın ötesinde bir fonksiyon görmüyor. Sayısal çoğunluk iktidar bloğunda olduğu için TBMM sadece bir noter görevi görüyor.

Yargının hali ise herkesin malumu. İktidarın atadığı yargıçların yürütmeye hesap sormak gibi bir cesareti olabilir mi?

Günün sonunda halkın bütçesinden yapılmış olan harcama ve ödemeler şeffaf yapılmadığı gibi hesap soranlara da doğru dürüst cevap verilmemektedir.

En kötüsü de iktidara oy veren, destek veren milyonların bu haramzade düzenden hesap soramaması ve desteğini sürdürmesidir. Keşke hakkıyla şunun bilincinde olsalardı: Zulme destek zulümdür ve faturası çok ağırdır.

Bunları Okudunuz Mu?

Yorum Bırak

This website uses cookies to improve your experience. Accept