Alimlerin Toplumsal Sorumluluğu

by Fahrettin Dağlı

Alim olmak, bir bakıma varlık aleminin bilgisine, ilmine vakıf olmak, alemdeki yanlışları göstermek ve uyarmak demektir. Yanlışlar, hatalar, zulümler karşısında sessiz kalmayan, ikaz eden, direnç gösteren kişilere gerçek anlamda alim denebilir.

İslam kültüründe “Ulema-i su” (kötü alimler) diye bir tanımlama var. Bu ifade, insanları doğru yoldan saptıran, ilmini dünyevi çıkarlar, mal, mevki, makama kavuşmaya vasıta olarak kullanan din adamları için kullanılmış. Mevzu ile ilgili olarak Hz. Peygamberden rivayet edilen bazı hadisler:

“Allah Teâlâ, ilmi kullardan soymak suretiyle çekip almaz. Ancak ilmi, âlimleri almak suretiyle ortadan kaldırır. Allah hiçbir âlim bırakmayınca da insanlar birtakım cahil başlar edinirler ve onlara sorular sorarlar, onlar da ilimsiz fetva verirler. Bu yüzden de hem kendileri saparlar hem de başkalarını saptırırlar.”

“Ahir zamanda bir kavim ortaya çıkar. Cahiller başa geçerek insanlara fetva verirler. Böylece hem kendileri sapar hem de başkalarını saptırırlar.”

“Dinin felaketine yol açan üç sebep vardır: Günahkâr fıkıh alimi, zalim devlet başkanı ve cahil müçtehit.”

“Ümmetimin aleyhine korktuğum şeylerin en korkuncu, saptırıcı liderlerdir.”

Hz. Peygamberin haberini verdiği bu insani sapma bütün zamanların en önemli çıkmazlarından biridir. Zamanımızda da mebzul miktarda örneklerine şahitlik ettiğimiz bu tehlikeye Allah Maide 63. Ayeti ile şöyle işaret buyuruyor:

“Gerçek dindarların ve din bilginlerinin, fakihlerinin akıllarını kullanarak onları herkesçe bilinen günahların sözcülüğünü, savunuculuğunu yapmaktan, yalan söylemekten ve köklerini kurutan ve insanî değer bırakmayan haramı, rüşveti yemekten menetmeleri gerekmez miydi? Yapmakta oldukları düzenbazlıklar ne kötüdür.”

Bu ayet Yahudi alimlerin, din bilginlerinin hakkın, hukukun savunuculuğu yapmak yerine günahın, haksızlığın, hukuksuzluğun, yalanın, düzenbazlığın, rüşvetin, haramın savunuculuğunu yapmalarıyla ilgilidir. Güç sahiplerinin gücüne sığınarak, onlardan menfaat umarak onların her türlü gayri insani ve hukuki söz ve eylemlerinin savunuculuğunu yapmışlardır. Halbuki sahip oldukları ilimle güç sahiplerini ve onların arkasına takılarak sapmış binlerce insanı bu tutum ve davranışları nedeniyle ikaz etmeleri beklenirdi. Ama onlar dünyevi çıkarları nedeniyle hakkı söylememeyi tercih ettiler.

Yahudi alimler üzerinden dikkat çekilen bu hakikat bütün zamanların ve bugünümüzün en önemli mevzularından birisidir. İslam tarihinde nice benzer örneklerine şahit olunmuştur. Bugün ülkemizde de en çok müşteki olduğumuz üzücü bir mevzudur…

Nice ilahiyatçıların, din bilginlerinin, insani problemin farkında olan nice kanaat önderlerinin sırf gelecek endişesiyle sustuğu veya kuş diliyle konuştuğu bir dönemi yaşıyoruz. Öyle olunca da yaptıkları ilim, ağırlığını kaybedip sadece malumatfuruşluk haline geliyor. Bu nedenle toplum nezdinde de itibarları ve sözlerinin bir kıymeti harbiyesi kalmıyor.

Alim, alem bilgisine sahip olan ve bu bilgiyi hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeyerek muhatabına söyleyebilen, güç sahiplerine hakikati çekincesiz olarak hatırlatan, ikaz eden, uyarılarıyla zorba güç sahiplerini doğru yola davet eden ve hak sözü hiçbir dünyevi çıkara değiştirmeyendir.

Bugün ilim değil malumat sahibi çoğalmıştır. Bu büyük çoğunluk malumatlarını piyasada adeta pazarlıyor, emsalleriyle yarıştırıyor, ondan hem keyif alıyor hem sosyal ve ekonomik nüfuz kazanıyor ve hem de kendilerine bir konfor alanı oluşturuyorlar. Böylece bu kişiler muktedirlerin, güç sahiplerinin cıs dedikleri alanlara yaklaşmadan toplumun biriken gazını almak için bir supab görevini de ifa ediyorlar.

Sahip olunan bilgi, içinde yaşanılan zamanın insanının problemlerine çözüm sunamıyorsa o bilgi faydaya dönüşmeyip sadece malumat olarak kalır. İlim olabilmesi için insanın yaşadığı problemlere çözümlemeler getirmesi, çözüme ulaşmanın önündeki engellerin ortadan kaldırılması için muhataplara ölçü ve disiplin önermesi, yani topluma kapalı kapıların anahtarlarını vermesi gerekir.

Bugün bu ülkenin gündeminden kopuk, bu toplumun temel problemlerinden bihaber kelli felli adamların tv ekranlarında veya youtube kanallarında koltuklarına kurularak felsefe yaptıklarını gördükçe hayıflanıyorum. Bu dönemin en risksiz, getirisi en çok olan alanı da felsefe. Ortaya karışık felsefi bir mevzu atılıyor, ilgi duyan binlerce insan oraya kilitleniyor, düşüncelerini toplumsal meselelerden uzaklaştırıp belirlediği o alana teksif ettirerek zorba iktidar ve gücün arkasında tehlike olmaktan uzaklaşıyor. Bu tartışma sosyal mecralarda paylaşıldıkça, yaygınlaştıkça beylerin, bayanların popülaritesi artıyor, kazanıyor, ihya oluyorlar. Onun için de riskli alanlara, güçlülerin, iktidar sahiplerinin husumetlerini üzerlerine çekecek mevzulardan uzak duruyorlar. Zaten toplumun çoğunluğu riskli mevzuları konuşmaktan uzak oldukları için bu tür felsefi mevzuları konuşmaya, tartışmaya iştahlılar. Dolayısıyla bu alanın müşterisi bol olan bir alan olduğunu söyleyebiliriz.

Gerçek ilim sahipleri, insanın ve toplumun problemlerini dile getirdiklerinden ve konuşturduklarından dolayı haliyle güç ve iktidar sahiplerinin husumetini üzerlerine çekmek ve onların baskı ve şiddetine maruz kalmak durumundadırlar. Onun için de dünyada rahat yüzü görememişlerdir. Baskı ve işkencelere uğrayıp, zindanlarda ömür geçirmişlerdir. Bu kesimin en büyük önder ismi de şüphesiz İmam Ebu Hanife’dir.

“Ulema-i su” denilen kötü alimler bu bedeli ödememek ve gücün nimetlerinden yararlanmak için sahip oldukları bilgi ve tecrübeyi ya gücün emrine vermişler veya zararsız, korunaklı limanlara sığınıp etraflarına topladıklarıyla malumatfuruşluk yapmışlardır.

Sonuç olarak şunu söylemek mümkün: İlim sahipleri, hakkın ve adaletin emrinde insanları ve yetki sahiplerini yanlışlardan, hatalardan, günahlardan, haramlardan alıkoyuyor, onları helal dairesine çekebiliyorlarsa her türlü takdir ve övgüyü hak eder, aksi söz konusuysa onlar da Hz. Peygamberin zemmettiği “Ulema-i su” (kötü alimler) sınıfına katılmaktan kurtulamazlar. Bu acı akıbete duçar olmamak için ilim sahiplerinin ilimlerinin hakkını vermek, bu uğurda kınayıcıların kınamasından da korkmamayı gerektirir. Böyle liyakatli alimlerin sayılarının çoğalmasını dileğiyle…

Bunları Okudunuz Mu?

Yorum Bırak

This website uses cookies to improve your experience. Accept