AKP İslamcı Bir Parti mi?

by Fahrettin Dağlı

Gerek Erdoğan’ın ve gerekse diğer partili aktörlerin geçmişleri ve bugünün siyasetindeki söylemleri ve bazı uygulamaları bu soruyu sıklıkla sorduruyor. AKP toplumun muhalif kanadında çok az istisna dışında “İslamcı” veya “Siyasal İslamcı” olarak nitelenmektedir. AKP’de de aksine bir beyan söz konusu olmayınca adeta bu yakıştırmadan zımni olarak memnun olunduğu düşünülmektedir.

AKP rejimi için kullanılan “İslamcı veya siyasal İslamcı” nitelemesinin doğru olup olmadığını bu yazıda irdelemeye çalışacağım. Aslında bu terim literatürümüze İngilizce’deki “İslamist” veya “İslamizm” kelimesinden girmiş, İslam literatüründe mevcut olmayan bir terimdir. Onun yerini 20. yüzyılın başlarında “İslam” terimi almaya başladı. “İslamcılık”, çağdaş çağrışımlarını Fransız akademisinde 1970’lerin sonlarında ve 1980’lerin başında kazandı. 1980’lerin ortalarında da büyük ölçüde İslami köktencilik (fundamentalizm) teriminin yerini almaya başladı.

İslamcılık akımlarındaki hâkim anlayış “Emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker”in (iyiliği emr, kötülüğü men etme) ifa edilebilmesi için devletin siyasi yapısının islamileştirilmesi gerektiğine dair düşüncelerin kabulü şeklinde gerçekleşmiştir. Siyasal İslam’ın Seyyid Kutub gibi öncüleri “Allah’ın sistemi” kabul ettikleri şeriata dayanmayan güç sahipleri olarak tanımladıkları tağuta isyanı tevhidin ön şartı olarak sundular. Bu kabulden hareketle İslamcı ideolojiler daima devlet gücünü kullanarak toplumu dönüştürme fikrini savunurlar.

Bazılarına göre, “İslamcılık” veya “Siyasal İslam”, konsept olarak Emevi döneminden beri vardır ve İslam tarihinin farklı dönemlerinde egemen yönetim biçimi olmuştur. Siyasal İslam, en radikal şekliyle, muktedirlerin makam, para veya korku yoluyla baskı altına aldıkları ulemayı saltanatlarını ve icraatlarını meşrulaştırma adına fetva makamı yaptıkları, devlet kutsiyetinin insan hayatı ve haklarının önüne geçirildiği, gerektiğinde de İslam hukukunun fıkhi ruhsatlar olarak tanımlanan ve aslında sultan tarafından yapılan kanunlarla çiğnendiği rejimlerin ideolojisidir. Bu konsept AKP’nin mevzu ile ilgili uygulamalarını çağrıştırdığı için “Siyasal İslamcı” olarak nitelenmesine sebep oluyor.

Burada tafsilatlı olarak İslamcılığın tarihsel seyrinden bahsedecek değilim. Zaten hangi siyasi hareketin İslamcı sayılıp sayılmayacağı da münakaşa mevzuudur. Hemen hemen toplumun muhalif kesiminin büyük çoğunluğunun AKP’yi “İslamcı / Siyasal İslamcı” olarak nitelediği bir dönemde ben bu nitelemeye yine de muhalefet ediyorum. AKP’nin İslamcı bir parti olmadığı tezini savunuyorum.

Yukarıda yapılan tanımlamada da görüldüğü gibi İslamcılık denilince düne dair Emeviler, Abbasiler ve kısmen Osmanlı ve bugüne dair de herhalde “İhvan hareketi” ve “Hizb-ut Tahrir” gibi İslami hareketler akla gelir. AKP’yi kuran siyasal aktörlerin baştan ne niyetleri ne söylemleri ve ne de politikaları dün olanla da bugünkülerle de bir benzerlik arz etmiyor. Emevi ve Abbasi yönetimleri zalimdi ama amaçları, hedefleri yeryüzünde dine dayalı bir egemenlik kurmaktı. İslami tanımlamayla “Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker” yapmaktı. Bu yazının amacı AKP’yi bu anlamda tahlil etmek olduğu için yazıyı uzatmamak adına Emevi ve Abbasi yönetimlerinin ne kadar İslami kurallara uygun siyaset yaptıkları mevzuuna girmiyorum.

Bugün AKP için İslamcı/Siyasal İslamcı” nitelemesi yapanlar, yukarıda ifade ettiğimiz anlamda değil, daha ziyade siyasi çıkarları için dini hükümleri eğip bükerek, büyük titizlikle seçilmiş dini terimleri (nass gibi) sloganlaştırarak, dünyevi amaçlarına ulaşmak için kullanmayı kastediyorlar.

O halde “Siyasal İslam” tanımına uymayan AKP rejimini nasıl tarif edeceğiz?

Belki kaba bir izah olacak ama başka bir tanımlama da bulamıyorum. Bir defa AKP, gerek kuruluş belgelerinde ve gerekse 2010 yılına kadar yürüttüğü siyasal çalışmalarında daha ziyade “muhafazakar demokrat” bir parti olmayı öncelemişti. Bu amaçla AB’ye girmek için gayret göstermiş, topluluk hukuku ile milli hukuku uyumlaştırmak için çalışmalar yürütmüş ve ekonomide de liberal politikalar izlemişti. Zaman zaman islami mahreçli referansları seslendirmişlerse de bunlar da sadece muhafazakar kesime mesaj olarak yorumlanmıştır.

2010’dan sonrası AKP için keskin bir siyasi dönemecin başlangıcı olmuştur. AKP içerisindeki dengelerin bozulmasıyla birlikte Erdoğan parti üzerindeki gücünü tahkim etmek ve liderliğini kalıcı hale getirmek için öncelikle parti içerisinde bir takım operasyonel girişimlerde bulundu. Eski yol arkadaşlarının çoğunu parti dışına itti. Böylece partinin vazgeçilmez liderliğini şahsında mücessem kıldı. Ancak bu liderliğinin tartışılmaması için bir de manevi bir yükleme yapılması gerekiyordu. Biraz da çevresindekilerin de teşviki ve pohpohlamasıyla siyasi önderliğin yanında bir de dini bir temsil inşa edilmeye başlandı. Bunun iklimi oluşturulmaya çalışıldı. Camilerde ayetli, hadisli konuşmalar, Kur’an okumalar, dini mevzularda düşünce serdetmeler, Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması ve en son ekonomide “nassı” mevzu etmesi AKP’nin İslamcı olduğuna dair savı güçlendirdi.

Peki, gerçekten öylemi? Çok rahat bir şekilde “hayır” diyebilirim. AKP iktidarda kalıcı kalmak arzusu ile oportünist ve makyevelist bir anlayışla kullanabileceği bütün değerleri kullandı. Çünkü herkesçe malum olan sebeplerden dolayı iktidarda kalmaya mecburdu. Üstelik iktidarda bulunduğu süre içinde çok büyük hasarlara, zarar-ziyanlara sebebiyet verdi. Onun için de ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmalıydı. Bu yüzden rejim sadece Diyanet İşleri Başkanlığıyla yetinmedi, gücünü tahkim etmek için diyanet dışındaki tüm dini oluşumları da zapturapt altına aldı. Yani sivil İslami oluşumları siyasi erkin şubeleri haline getirdi.

Bütün bu uygulamalar İslam dininin sivil ruhuna büyük zarar verdi. Meseleye zihniyet açısından bakıldığında, bu zihniyetin hem İslam itikadi ve hem de ameli sıkıntılarının olduğu ortadadır. Dolayısıyla, AKP rejimini bilinen herhangi bir ideolojik kategori içinde tanımlamak zordur. İslamcı olarak niteleyemeyeceğimiz gibi herhangi başka bir ideolojik tanımlama da yapamıyoruz. Kaba bir ifadeyle karşımızda İslami baharatlarla soslanmış arabesk bir yapı var. Buradaki İslamilik sadece “kazan kazan” anlayışının zorunlu kıldığı araçsal bir kullanımdır. En son MB politika faizi anlayışlarındaki, söylemlerindeki 180 derecelik değişim bu siyasi anlayışın en belirgin fotoğrafı olmuştur. AKP’li aktörlerin Erdoğan’a yakıştırdıkları bir takım dini vasıflarla ilgili olarak gerek Erdoğan’dan ve gerekse parti yönetiminden bir tepkinin gelmemiş olması da yine bu mevzuya örnektir.

AKP 2010 sonrasında girdiği gerileyiş sürecini uzatmak adına bilerek ve isteyerek “İslamcı” bir görüntü ve mesaj vermeye çalışmıştır. Ne yazık ki, muhalefet cenahı da muhalefet yapayım derken Erdoğan’ın bu tuzağına düşerek ona “İslamcı” etiketinin yapışmasında etkili olmuştur. Hatta sadece İslami değil aynı zamanda MHP’yi da yanına alarak “milliyetçi” rozetini de yakalarına iliştirdiler. Yani, ortada ne bir İslamcılık ne de başka bir ideoloji ile telif edilebilecek herhangi bir siyasal anlayış var. Sadece iktidarın ömrünü uzatmaya yönelik kullanışlı araçlardan istifade ediyorlar. Bu bazen din ve bazen de milli hamaset oluyor. Bunun için gerekirse her türlü gömleği çıkarıp, başka gömlekleri giyebilirler. Bu kadar oportünist bir siyasal anlayışla karşı karşıyayız. Bu anlayışı “İslam” kelimesiyle nitelemek her şeyden önce İslam dinine haksızlıktır.

İşin bir başka boyutu ise, bu yakıştırmanın geniş halk kesimlerinde nasıl karşılandığıdır. Bir defa ortalama halk “İslamcılık nedir?” bilmez. Zihinde oluşan algı şudur: “AKP İslamcı bir parti olduğuna göre demek ki İslami değerleri inşa etmeye çalışıyor, bu da onun doğru yolda olduğunun göstergesidir” Ne demişler: “Sizin muhatabınıza ne anlattığınızdan ziyade muhatabınızın ne anladığı önemlidir.” Halkımız çok okuyan, derin düşünen bir halk olmadığı için söylem ve sembollere bakarak karar verir. Onun için de bu tür nitelemelerin halk nezdinde olumlu bir karşılık bulduğunu anlamak gerekir.

Son olarak hülasa edecek olursam, AKP İslamcı veya başka herhangi bir ideolojik kalıba uyan siyasi bir yapı değildir, politik çıkarları uyuşan siyasal aktörlerin bir araya gelmesiyle oluşan bir menfaat gurubudur. Sadece siyasi gelecekleri onu icap ettirdiği için bu yakıştırmadan memnunlar. Aksi varit olsaydı ne Bahçeli ve ne de Perinçek gibi siyasal aktörler bu yapının arkasında olurlardı. Bu gibi ayrıntılara dikkatle bakıldığında AKP’nin herhangi bir ideolojinin tanımı içine girmeyen ve tam da Makyavelist-oportunist sıfatını hakeden bir yapı olduğu açıkça anlaşılır. Belli ki bu istikamette kendi maksatlarına hizmet eden bütün ideolojik yakıştırmaları zamanı geldiğinde benimsemekte hiçbir beis görmeden yol almaya devam edecekler.

Bunları Okudunuz Mu?

Yorum Bırak

This website uses cookies to improve your experience. Accept