10 Nisan 2022 tarihinde bu başlıkla bir yazı paylaşmıştım. Şimdi bugün güncelleyerek tekrar paylaşıyorum.
Muhafazakar kesimde yöneten ve yönetilenler arasındaki ilişki söz konusu olduğunda genellikle Hz. Peygambere atfedilen şu cümle nakledilir: “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz.”
Yani, toplum genel anlamda kendini tashih etmedikçe, düzelmedikçe yönetime daha iyilerin gelmesi söz konusu olamaz. Onun için de bekleyeceksiniz, bu değişim gerçekleşinceye kadar.
Sözün özü; oturacaksınız o günü bekleyeceksiniz. Adeta bir mucize gerçekleşecek ve bir sabah uyandığınızda bir de bakacaksınız ki toplum değişmiş ve kötü yöneticiler alaşağı edilmiş!
Halbuki muhaddisler, bu sözün ana hadis kaynaklarında yer almadığını, tali derecedeki hadis kaynaklarında geçtiğini ifade etmektedirler. Yani zayıf bir rivayete istinat ettiği görüşündeler.
Okumalarımdan çıkardığım netice bu hadisin muhtemelen Emevi saltanatı döneminde, mızrağın ucundaki Mushaf misali toplumsal muhalefeti kırmak adına uydurulan binlerce hadisten birisi olduğudur.
Zaten vakıa da bu yaklaşımın yanlış olduğunu göstermektedir. Halk aynı halk olduğu halde bazen iyi bazen de kötü yöneticilerle yönetildiği dönemler olmuştur. Tarih bunun nice örneklerini kaydetmiştir.
Herhalde verilecek en güzel örnek, Emevilerin zalim hilafet uygulamasını adalete çeviren Ömer B. Abdülaziz dönemidir.
Ömer B. Abdülaziz yönetimi, zalim Emevi yönetiminin çölleştirdiği beşerî yapının ortasına atılmış bir vaha gibidir. O gün için babadan oğula, o olmazsa kardeşlerden birine geçen saltanat geleneğinin birtakım tevafukların bir araya gelmesiyle askıya alınması sonucunda Ömer B. Abdülaziz’e hilafet kapısı aralanmıştır. Aslında daha önce zalim Emevi Valisi Haccac ile girdiği münakaşalar nedeniyle valilik görevinden azledilmişti. Yani, Haccac Ömer’e tercih edilmişti. Demem o ki, normal şartlarda hilafete ismi en son geçmesi düşünülen birisi mutlak kaderin bir tecellisi olarak hilafet makamına geçti. Hikayesi uzun olduğu için burada nakletmiyorum.
Acizane bunu biraz metafizik bir okumayla şöyle yorumluyorum; Adeta Allah Emevi zulmünden bizar olan halka Ömer üzerinden adil bir yönetim örnekliği bıraktı. Ve şu mesaj verildi; “İsterseniz / talep ederseniz bundan böyle adil bir yönetimle de idare edilebilirsiniz. İstemezseniz / talep etmezseniz tekrar eski zulüm rejimine dönersiniz.”
Sonuçta o halktan birisi Ömer’i zehirleterek şehit etti. Ve tekrar eski zulüm rejimine dönüldü.
İbni Haldun da “toplumların âdet ve müesseselerindeki değişik yanları meydana getiren sebeplerden birinin de devletin, hükümdarın (üst yapı kurumlarının) benimsediği ve aşıladığı zihniyet, politika ve değerler olduğunu ifade eder ve İslâmi kaynaklarda sıkça tekrarlanan, “Halk hükümdarlarının dini üzeredir” darbımeselini örnek verir”
Ebû Mansur es-Seâlibî de, “İnsanlar, başlarındaki hükümdarın temel doktrini ve inancı neyse ona meylederler. Onun görüşlerini referans olarak görürler. Onu taklit etmeye özen gösterirler.” demiştir.
Burada ifade edilmek istenen husus, bir şartın diğer bir şarta bağlı olmadığıdır. Elbette toplum değişimi yaşayacak ve talep edecek. Bu değişimin içerisinde yönetici aktörler de olacaktır. Bu dinamiği açıklayan en önemli ayet ise Rad: 11’dir.
“Bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez.” (Rad / 11)
En’am 129’da da şöyle buyrulmaktadır:
“Davranışları sebebiyle zalimlerin bir kısmını diğer kısmına yönetici yaparız.”
Ahirette cehenneme gönderilecek olan zalim ve kafir halk liderlerini, liderler de onları suçlayıp birbirlerini lanetleyeceklerdir. (Araf /39; Şuara / 99; Ahzab / 67)
“Allah her dönemin hükümdarını halkın kalbine göre gönderir. Onları düzeltmek isterse salih birini, helak etmek isterse kötü birini hükümdar olarak gönderir.” (İsra / 16)
Bu ayetlerden de anlıyoruz ki, değişim karşılıklı bir etkileşimdir. Halk değişimi yaşarken beraberinde değişim döngüsünü kolaylaştıracak yönetimin yapısını da değiştirmeyi irade edecek ve bunun için mücadele edecektir.
Şahsi kanaatim ise, siyasi iklimin toplumsal değişim için çok önemli olduğu yönündedir. Asıl olan insanın iyiye, güzele yönelmesinin tabii iklimini oluşturmaktır. Nebatatın gelişmek için uygun ortama ihtiyacı olduğu gibi ahlak da uygun bir siyasi iklimde gelişir. İnsan hak ve hürriyetlerinin korunduğu ve adil yönetildiği bir iklimde toplumsal değişimin dinamiği daha hızlı hareket eder. Toplumlar liderlerini taklit ederler; onlara uymak için gayret ederler.
Ömer B. Abdülaziz döneminde yaşayanlar o günleri şöyle naklediyorlar: “Biz Halife Velid döneminde bir araya geldiğimiz zaman binalardan, mimarî tarzlarından bahsederdik. Çünkü bu Velid’in en büyük zevki idi ve bütün toplumu etkilemişti. Halife Süleyman da midesine ve kadınlara düşkündü, onun döneminde de toplantılarda söz konusu olanlar bunlardı. Fakat Ömer b. Abdülaziz döneminde ise, ibadetler, tâatlar, zikirler, fikirler, ahlak toplantılarda konuşulan konulardı. Nerede dört adam toplansa birbirleriyle bu mevzularda yarışırlardı.”
Sonuç olarak, elbette toplum, değişim için bir irade, bir istek, bir arzuyu ortaya koyacak, buna munzam bir amel / eylem geliştirecek ve aynı zamanda toplumsal değişimin iklimini oluşturacak, halk arasındaki hukuku da adalete uygun olarak tanzim edecek bir siyasal iktidarın başa geçmesi için mücadele edecektir. Değişim sürecinin en önemli parametresi budur. Bunlar birbirlerinin şartı değil, birbirini yapılandıran / tamamlayan temel unsurlardır. Değişmek ve değişirken değişimin siyasal iklimini oluşturmak…