Siyaset, toplumu tanıma, bilme, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını tespit etme; ona uygun bir siyasi program, içerik oluşturma ve takdim etme sanatı ve ustalığıdır. Hamaset ise, toplumun dertlerine çözüm getirmeye yönelik reçeteleri olmayanların baş vurdukları bir söz söyleme sanatıdır ve çoğu yalan ve hayal ürünü boş vaatlerden ibarettir.
Hamaset adeta siyasetçilerin gıdası olmuş. Onsuz yapamıyorlar. Onun içinde dönüp dolaşıyorlar; “din, devlet, vatan, bayrak, ekmek” edebiyatı yaparak veya geçmişe özlemlerini şairane vaazlarla dile getirerek kitleleri coşturmaya ve oradan bir siyasi başarı elde etmeye çalışıyorlar.
Hamaset 1960 ve 1970’lı ideolojik yıllarda oldukça geçerli bir söz söyleme sanatı, aynı zamanda soğuk savaş döneminin kitlesel silahı idi. Kimler meydanları daha fazla coşturuyorsa onlar daha çok kitlelere hükmedebiliyor, provoke edip yönlendirebiliyorlardı. Adeta ideolojik mücadele verenlerin silahı idi hamaset. Toplumun önemsediklerini, kutsal bellediklerini usta bir lisan ve eylemle dile getirenler, istismar edenler daha çok başarılı oluyorlardı.
Ama artık farklı bir dünyaya, farklı bir beşerî yapıya inkılap ettik. Ne sosyal, ne ekonomik ve ne de teknolojik anlamda dünü yaşamıyoruz. Baş döndürücü bir değişimi yaşıyoruz. Dijital medya dünyayı küçülttü ve her türlü habere çok kolay bir şekilde erişebilme imkanı verdi. Bu anlamda küresel bir dünyada yaşıyoruz. Yeni nesli “vatan, bayrak, sakarya” edebiyatı artık heyecanlandırıp coşturmuyor. Yazılı kültürün, şifahi kültürün altında kaldığı bir çağda farklı bir sonucu beklemek beyhudedir.
Seçimler nedeniyle partiler -özellikle de sağ partiler- yine dolu dizgin hamasi konuşmalar yapıyorlar veya yazılı metinler paylaşıyorlar.
Sağ partilerin “din, devlet, millet, bayrak” edebiyatı ve eskiye öykünme siyasetinin toplumda -özellikle de genç kuşaklarda- fazla bir karşılığı yok. Çünkü bu söylemin önemli iki temsilcisi şu an iktidar ortağı durumunda. Ne yazık ki, bunların iktidarları döneminde hem dîni ve hem de milli değerler önemli derecede itibar kaybına uğradı. Bu nedenle toplumun önemli bir çoğunluğu bu değerleri çağrıştıran kavram ve cümleleri duymak istemiyor. Bu yüzden tabiri caizse bu partiler boşa kürek çekiyorlar. Özellikle siyasette dini temaların hamasi konuşmalarla dile getirilmesinin şu an siyasi bir getirisi olmadığı gibi hatta yer yer nefret uyandırıyor. Şikayetlerini şu şekilde dile getiriyorlar: “Mevcut iktidar aktörleri de aynı hamasi söylemlerle iktidar oldular ve neticede ne itibarlı bir ülke ne de itibarlı bir dindarlık alanı bıraktılar. Toplumu dinden uzaklaştırdılar, soğuttular.” Bu yargıya varmakta tabii ki haksız değiller.
Bir de aktif siyasi mücadelede dini kavramların ve temaların kullanılmasının her şeyden önce dini değerler açısından son derece sakıncalı olduğu gerçeği var. Yaşanan bunca olumsuzluktan sonra bu gerçeğin artık içselleştirilmiş olması beklenir.
Önemli bir diğer husus şudur: Bu siyasetçiler sadece müslümanların ve Türklerin değil, Türkiye toplumunu yönetmeye talip olmuşlardır. Farklı inanç ve etnik unsurların da aynı ülkede yaşadığını ihmal etmemeleri ve onların da hukuklarını gözetecek bir siyasi program, dil ve üslup geliştirmeye çalışmaları gerekir.
Siyasetçiler için siyasetin temel amacı, yönetmeye talip oldukları toplumu daha adil, daha dürüst ve şeffaf bir şekilde yönetme sanatı ve becerisini ortaya koymaktır, ülkedeki tüm unsurların geleceğini emniyete alacak bir siyasal program geliştirmek ve ekonomik refahlarını temin etmektir. Bütün inanç mensuplarının kendilerini ifade ve inşa etmelerinin, geliştirmelerinin önünü açmaktır. Onlara herhangi bir inanç / ideoloji dayatılmamalı, sivil alanlarına müdahale edilmemelidir. Mümkün olduğu ölçüde onları günlük siyasetin dışında tutmak bir toplumun sağlıklı bir şekilde yönetilmesi için elzemdir.
Geçmişte bir karşılığı olduğunu varsaysak bile bugün özellikle genç insanlar için parti siyasetinde “din dili”nin kullanılması doğru bir metod değildir. Siyasetçilerin hem kendi siyasi ikballeri açısından ve hem de mensubiyet iddiasında oldukları din / inanç açısından günlük siyasi konuşmalarında dini temalı siyasi söylemlerden kaçınmaları toplumun selameti bakımından takip edilecek en uygun yoldur.