Bütün Zamanların Hastalığı : Barabbas Toplumu

by Fahrettin Dağlı

Yazılarımda sık sık tarihi olgulara, olaylara, dini kaynaklarda geçen kıssalara atıfta bulunarak bugünümüze dair bazı çıkarımlarda bulunmaya gayret ediyorum. Tarih disiplinini sadece hadiselerin kronolojik bilgilerini nakletmek olarak anlıyorsak bugün bize bir faydasının olacağını düşünemeyiz. Ama sosyal olayların da tabi olduğu yasaların var olduğuna kanaat getiriyorsak o zaman tarihi olguları ve olayları “yorumsamacı tarih” anlayışıyla okuyup bugünümüze dair bazı çıkarımlarda bulunmamız mümkündür. İbni Haldun da bu kanaati taşır ve bunun yasalarını sıralar.

Ben de yazılarımda ayni metodoloji üzerine iz sürmeye çalışıyorum. İnşaallah isabet edenlerden olurum.

Benim dini metinlere atıfta bulunmamdan rahatsız olan arkadaşların olduğunun farkındayım. Zaman zaman bu serzenişleri dile getirerek açıklamalarda bulundum. Tarihi bir bütün olarak kabul etmemle birlikte inandığım dinin kaynak kitabı olan Kur’an’ın da hak olduğuna inanıyor, orada geçen kıssaların yaşanmış olduğuna iman ediyorum. Onlarda bahsi geçen insanlık tarihine bigâne kalamam.

Bugün nakledeceğim kıssa İncil’in nüshalarında geçiyor. Doğruluğu konusunda farklı rivayetler olmakla birlikte kadim bir sosyal ve siyasal anlayışı içerdiği için bu kıssa üzerinden insanlığın varoluşundan bugüne kadar geçen insanlık macerası adına bazı çıkarımlarda bulunmaya çalışacağım.

Barabbas Toplumunun Hikâyesi, İznik Konsül’ü tarafından kabul edilmiş dört İncil’de de yer alan ibretlik bir hikâyedir. Barabbas; katil, zalim ve ırz düşmanı bir hayduttur. Bundan dolayı da Romalıların Yahudiye Valisi Pontius Pilatus tarafından zindana atılmıştı. Barabbas’ın zindan arkadaşı da Hz. İsa’ydı. Yahudiler için önemli bir yere sahip olan Fısıh Bayramlarında Romalıların yerleşik geleneklerine göre valiler zindandaki mahkûmlardan birini halkın seçimi üzerine affederlerdi.

Barabbas hakkındaki rivayetlerden en fazla anlatılanı, Barabbas’ın hırsızlık ve cinayet suçlarıyla Roma’nın Yahudiye Valisi Pontius Pilatus’un askerleri tarafından hapse atıldığını söyleyen kaynakların aktardıklarıdır. Diğer bazı kaynaklar ise adi bir suçlu olmadığını, bilakis Roma’ya karşı ayaklanan bir grubun lideri olduğunu belirtmektedirler. Matta’da Barabbas “Kötü şöhretli bir mahkûm (Matta 27:16)” olarak nitelendirilir. Barabbas’ın zindan arkadaşı Hz. İsa’nın suçu ise Roma’ya karşı ihanettir. Fısıh Bayramı geleneklerine göre vali zindanı ziyaret eder, iki kişi seçer ve halk bu iki kişiden birini seçip özgürlüğüne kavuşmasını sağlar. Pilatus zindanı ziyaret ettiğinde suçsuzluğuna inandığı Hz. İsa’yı ve işlediği suçlarla halkın ölüme terk edeceğini düşündüğü Barabbas’ı seçer ve halkın tercihine sunar. Hz. İsa yöredeki Yahudilerin benimsedikleri dine zarar veren biri olarak görüldüğü için Yahudiye halkına göre kendi dinini reddeden bir adamdır. Halk bu iki kişi içinden Barabbas’ı seçer ve onun özgür kalmasını ister. Halkın seçimiyle Barabbas özgür olur, Hz. İsa çarmıha gerilir. Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi siyasi bir karar olarak yorumlanmıştır. Bazı kaynaklar Hz. İsa’ya karşı Barabbas’ın seçilmesi ve özgür kalması için Yahudi hahamların başını çektiği propagandistlerin algı oluşturup Barabbas’ın seçimini desteklediklerini yazmıştır.

Barabbas, birinci affedilişinden sonra yine suç işler ve zindana düşer. Fısıh geleneğine göre bir kere seçilen ve özgür bırakılan bir suçlu bir sonraki sene Fısıh’da seçilemez. Bununla birlikte Vali Pilatus Yahudiye halkının tercihini sınamak için onu tekrar oylamaya dahil eder ve halk yine Barabbas’ın lehine oy verir. Yine özgür kalan Barabbas’ın ikinci bir özgürlük hakkı yokken valinin onu tekrar aday göstermesini, halkın ilk seçimde Hz. İsa’yı seçmeyip Barabbas’ı seçerek yaptığı hatayı düzeltmesi için halka sunduğu ikinci bir fırsat olarak yorumlayanlar olmuştur.

Bu toplumlar, “Barabbasları yeğleyen/tercih eden toplum” olarak adlandırılır. Bunlar kötülük yapanları ödüllendiren toplumlardır ve Kur’an bu tip toplumlar için “Kötülük Toplumu” ifadesini kullanmıştır.

“Lût’u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: “Sizden önceki topluluklardan hiçbirinin (bu ölçüde) yapmadığı iğrençliği mi işliyorsunuz!”

“Kadınları bırakıp da cinsel tatmin için erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz taşkınlık eden bir topluluksunuz.”

Kavminin cevabı, “Onları (Lût ve arkadaşlarını) memleketinizden çıkarın! Çünkü onlar fazla temizlik taslayan insanlar!” demelerinden başka bir şey olmadı.” (Araf.80-82)

Fakat kavminin cevabı, “Lût ailesini ülkenizden çıkarın; kuşkusuz onlar (ahlâkça) temizlik taslayan kimselermiş!” demekten ibaret oldu. (Neml:56)

Kur’an bize şu ölümsüz hakikati hatırlatıyor:

İnsanoğlu, adaletin, hikmetin, temizliğin, dürüstlüğün temsilcilerinden, seçkinleşen kadrolarından rahatsız olabiliyor, onlara düşman kesilebiliyor, onları sırf bu nitelikleri yüzünden yerlerinden yurtlarından edebiliyor. Sürüleşmiş kitleye rahatsızlık veren dürüst ve temiz kişilerin temel nitelikleri; adaletle hükmetme yetisi, ilim ve hikmettir.

Nietzsche bu tabloyu şöyle özetler: “Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır! Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir.”

Bugünümüzün kötülerini tercih edenler de demokratik usul ve esaslarla bunu yapıyorlar. Yıllardır siyaseten savunduğumuz temel argüman şu: Demokrasi bir kültür, bir ahlak meselesidir. “Toplumu demokrasiyle idare ediyoruz, seçimlere halkın etkin katılımını sağlıyoruz, tercihlerini hayata geçiriyoruz, seçtikleri vekillerle ülkeyi yönetiyoruz” şeklindeki iddialar çoğunlukla kağıt üzerinde yazılı olmaktan öteye geçmeyen yalanlardan, yanıltmalardan ibarettir.

İşte burada da Platon devreye giriyor: “Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse sistem oligarşiye evrilir. Devam edilirse demagoglar türer demagoglardan da diktatörler çıkar, demokrasi despotluğa dönüşür. Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye dönüşebilir. Halk övülmeyi sever onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir. Devlet işleri, devlet işini idare edenlerle idare edilenlerin yönetime katılmasıyla gerçekleşir.” (Platon – Devlet)

Geçmiş zamanın bilge insanlarının sözleri bugünümüzü izah etmiyor mu? Tarihi olayları, olguları bu perspektifle okuyacak olsak insanlığın temel problemlerini de keşfetmiş olmaz mıyız? Platon bu hakikat bilgisini Avrupa aydınlanmasından sonra değil, milattan önceki yıllarda haber veriyor. Demek ki, insanlığın ortak malı olan hakikat bilgisi bütün zamanları aydınlatıyor, yol gösteriyor.

İnsanlık, tarih macerasında kendini tekrarlıyor. Sahneler, aktörler değişiyor ama anlayış, kavrayış değişmiyor.

Ne derseniz bugünün dünyasında İsa’lar yerine Barabbasları; Muhammed’ler yerine Ebu Cehilleri tercih edenler yok mu?

Bugünün siyasetinde kullanılan motto cümlelerden biri bu anlayışın altını çiziyor: “Siyaset yalansız olmaz, dürüst insanların siyasette yeri yok” gibi bir kabul bunu açıkça ifade ediyor ve insanların az bir menfaat karşılığında hakikati sattığına bugün yine üzülerek şahit oluyoruz.

Bunları Okudunuz Mu?

Yorum Bırak

This website uses cookies to improve your experience. Accept