Dünya İslamilik Endeksi ve Utanç Tablosu

by Fahrettin Dağlı

ABD’deki George Washington Üniversitesi’nden iki akademisyenin 2010 yılından bu tarafa her yıl düzenli olarak gerçekleştirdikleri İslamilik Endeksi (Islamicity Indices) çalışmasının 2022 yılı sonuçları da yayınlandı. Buna göre yine geçmiş senelerde olduğu gibi ilk 47 ülke arasında herhangi bir İslam ülkesi yok.

Akademisyenler Şeherazade Rahman ve Hüseyin Askari’nin ilk kez 2010 yılında gerçekleştirdiği ve daha sonrasında da her yıl tekrarladığı çalışmada, Kuran’daki ilgili ayetler ve Hz. Peygamber’in uygulamaları ve sözleri İslami öğretilere bağlılığın referansı olarak kabul ediliyor.

İslamilik Endeksi, devlet yönetimindeki uygulamaların İslami değerlerle uygun olup olmadığını inceliyor. Çalışmayı yürüten araştırmacılar, listeyi sadece nüfusunun büyük kısmı Müslüman olan ülkelerle sınırlı tutmuyor.

Liste oluşturulurken dört ana kategoride puanlama yapılıyor:

• Ekonomi

• Adalet ve yönetim

• İnsan hakları ve siyasi haklar

• Uluslararası ilişkiler

Her ana dalda, söz konusu kategoriye dair göstergeler puanlanarak bir endeks skoru oluşturuluyor. Örneğin ekonomiye dair kategoride, ülkede yolsuzluklara rastlanmaması ve ekonomik prensiplerin İslami finansa uygunluğu gibi göstergeler de rol oynuyor.

İslamilik Endeksi’nde ülkelerin bu başlıklarda İslami kriterlerle ne kadar uyumlu olduğu araştırılıyor ve ne kadar “İslami” yaşandığı sorusunun yanıtı aranıyor.

Bu kriterler çerçevesinde 2022 yılında yapılan son çalışmanın sonuçları da yayınlandı ve ne yazık ki daha önce olduğu gibi ilk sıralara yine demokratik ülkelerin yerleştiği listedeki 149 ülke arasından hiçbir İslam ülkesi ilk 47’nin arasında yer alamadı.

Listenin başında yer alan ilk 10 ülke: 1-Danımarka 2- İrlanda 3-Hollanda 4-İsveç 5-İzlanda 6-İsviçre 7-Norveç 8-Finlandiya 9-Yenizelanda 10-Almanya olarak belirlendi ve bir İslam ülkesi olan Birleşik Arap Emirliği kendine ancak 48. sırada, Türkiye ise 100. sırada yer bulabildi.

Muhtemelen bu indeksleme çalışması ile ilgili olarak mevzuu polemik konusu edecek olanlar çıkabilir. Bu çalışmayı yapan vakfın web adresini aşağıda vereceğim. İsteyen bu adresten çalışmanın yöntemlerine ve kriterlerine bakabilir.

Şimdi gelelim meselenin bam teline. Bu indeksleme çalışması bizim duyularımızla gözlemlediklerimizin bilimsel verilerle sağlamasını yapıyor.

Yönetimin temel enstrümanları var. Bunlar bir bakıma yönetimin değişmez yasalarıdır. Bunlar, adalet, istişare, ehliyet, emanet, maslahat, eşitlik, şeffaflık/açıklık, denetlenebilirlik, hesap verebilirlik, uluslararası hukuka riayet vs. gibi temel ölçüler, kıstaslardır. Bir bakıma yönetimin olmazsa olmazlarıdır. Bunlar milletlere ve coğrafyalara göre değişmez. Bunlar hem akli ve hem de nakli (İslam) gerekliliklerdir.

Devletin dini adalettir demişler. Doğru. Aslında saydığımız diğer tüm hususları adalet başlığı altında da toplayabiliriz. Bunun böyle olduğuna dair Allah’ın kitabından ve Hz. Peygamberin uygulamalarından onlarca dayanak bulabiliriz.

Daha önceki yazılarımda da ifade etmiştim; Aslında alışılagelmiş ifadesiyle “İslam Devleti” nitelemesi doğru bir niteleme değildir. Her şeyden önce ilmi değildir. Devletlerin / hükmi şahsiyetlerin dini olmaz. Dolayısıyla o devlet denen örgütlü yapının egemenlik sahasında yaşayanların çoğunluğunun müslüman olması o sınırlar içindeki hükümran yapıya “İslamilik” vasfı kazandırmaz. Olsa olsa çoğunluk onlarda olduğu için “Müslümanların yönetimindeki ülkeler” denilebilir. Müslümanların çoğunlukta bulunduğu ülkelerin yöneticilerinin de Müslüman olmaları, o devletlerin İslami kriterlere göre yönetildiği anlamına gelmez. Yönetime İslamilik vasfı kazandıran temel enstrümanları yukarıda saymıştık. Yönetimleri bu prensiplere göre yürütülüyorsa o yönetimin adı, nitelemesi ne olursa olsun İslamidir diyebiliriz. Yönetim şeklinin isminin demokrasi veya başka bir şey olması bu gerçeği değiştirmiyor. İndeksleme çalışmasında görüldüğü gibi demokratik ülkeler ön sıraları işgal ediyorlar. Halbuki o ülkelerin halklarının çoğunluğu hristiyandırlar. Demokratik ülkelerin rejimleri asırlık birikimin ve tecrübenin sonucu ortaya çıkan bilimsel gerçekliklere riayet edilerek tesis edilmiştir. Ve önemli ölçüde de İslam dininin temel kaynakları olan Kur’an ve Hz. Peygamberin pratiği ile de uygunluk arz etmektedir.

Kur’anı Kerimde yukarıda sıraladığımız temel yönetim enstrümanlarının dışında bir yönetim şekli vazedilmemiştir. Açıklık getirilmeyen hususlar meseleleri maslahatın gerektirdiği şekilde çözümlemek üzere insan aklına bırakılmıştır.

Mesela ağaçların aşılanması ile ilgili olarak sahabe Hz. Peygambere sual sormuş ve o yıl onun önerdiği şekilde aşılama yapmışlardı. Ertesi yıl istenen verim elde edilemeyince durumu Hz. Peygambere bildirdiler. Bunun üzerine Allah Resulü, “Siz bu dünya işlerini benden iyi bilirsiniz; bildiğiniz gibi yapın” dedi. Yani ashabına, uzmanlık gerektiren bu ve benzeri meselelerde konu hakkında bilgisi olanın görüşüne uyulmasını tavsiye etti.

Bu örnek devlet yönetimine de aynen teşmil edilebilir. Kur’an’da vazedilen temel esaslar çerçevesinde istediğiniz şekilde bir yönetim sistematiği oluşturabilirsiniz. Bunun isminin ne olduğu o kadar önemli değildir. Müslüman ya da değil, bu alanın uzmanları bir pratik geliştirmişler, tecrübe etmişler ve sonuçları itibarıyla yönetilen halkı mutlu ve razı etmişlerse bundan yararlanmanın ve tatbik etmenin önünde dini bir engel yoktur. İddiaların çoğu tamamen hüsnü kuruntudur. Ecnebilerin icat ettiği teknik aletleri ithal edip kullanırken burada bir problem görülmüyor da icat ettikleri devlet yönetim sistemini ithal etmekte niye beis olsun? O sistemlerde de inançlarınızın temel esaslarıyla bağdaşmayan tali hususlar varsa onları da elimine etmek ve değiştirmek de mümkün olduğu sürece bundan yararlanmak neden yasak sayılsın?

Böyle olmakla birlikte bugün halklarını mutlu ve müreffeh yaşatan demokratik ülkelerin aksine müslümanların çoğunlukta bulunduğu ülkelerin yönetiminde sırf müslüman yöneticiler bulunuyor diye onlara daha adil rejimler mi diyeceğiz? Halkı fakir, mutsuz, çatışmalı bir ülkenin siyasal yönetimini haklı olarak görebilir miyiz? Bugün İslam coğrafyasındaki ülkelerin çoğunluğu monarşiyle idare edilmektedir. Bir bakıma reaya (köle) olarak görülen halkın yönetime iştirak etme imkanları yoktur. Devlet ile ilgili her düzenleme bir adamın izan ve insafına terk edilmiştir. O tek adam yanlış yaptığında, hatalı davrandığında, suç işlediğinde onu denetleyecek ve yargılayacak bir merci de yoktur. Demokratik ülkelerde ise yürütme işlevi yasamanın ve yargının denetiminde olduğu için hiçbir keyfiliği müsaade edilmez. Hiç kimsenin iradesi tek başına geçerli değildir.

Demek ki, müslümanlık iddiası sahiplerince idare ediliyor olmamız idaremizin İslami olduğu anlamına gelmiyor. Veya Müslüman olmayan yöneticiler tarafından idare edilmemiz de o idare şeklinin İslami prensiplerle bağdaşmadığı anlamına gelmiyor. Yukarıda sıraladığımız ölçü ve kaidelere uygunluk derecesi o idarenin İslamilik derecesini ortaya koyuyor.

Araştırmayı yapan kuruluşun 2022 yılı endeksinden de gördüğümüz gibi ilk 47 ülke arasında müslümanların çoğunluk olarak yaşadığı bir ülke bulunmuyor. Türkiye ise 100. sırada ancak yer alabiliyor. Bu tablo önümde olmasaydı bile üç aşağı, beş yukarı yakın bir tahminde bulunabilirdim. Bu kadar keyfiliğin, hukuksuzluğun, yolsuzluğun faal olduğu bir yönetim anlayışı ve uygulamasından farklı bir sonuç beklemek beyhudedir. Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerin sıralamada gerilerde kalması da onlar açısından bir utanç vesilesidir.

Sözü Muhammed Abduh’un veciz ifadesiyle noktalayalım. “Batıya gittim İslam’ı gördüm ama Müslüman yok; doğuya döndüm Müslümanları gördüm ama İslam yok.”

Latest Indices: 2022

Bunları Okudunuz Mu?

Yorum Bırak

This website uses cookies to improve your experience. Accept