Cumhurbaşkanlığı Adaylığımla İlgili Açıklama

by Fahrettin Dağlı

Malumunuz Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilk açıklayanlardan birisiyim. O gün aday olma sebebimi detaylarıyla izah etmiştim. Maksadım klasik anlamda bir siyasi inisiyatif almanın çok ötesinde Türkiye siyasetinde kronik bir hal alan geleneği, kültürü sorgulamaya açmaktı. Bugün de aynı kanaatteyim; siyasetimize hakim olan bu geleneği tashih / ıslah etmeden toplum olarak demokratik, adil bir yönetim felsefesini oluşturma, geliştirme imkanı bulacağımızı sanmıyorum. Çok partili rejimin üzerinden neredeyse bir asra yakın zaman geçmesine rağmen daha iyiye gitmek yerine, gün geçtikçe kronikleşen, ağırlaşan bir tablo ile karşı karşıyayız. Daha da kötüsü, bu hastalık tablosunun mevzunun ilgililerince bile yeterince anlaşılamadığı, kavranamadığı ve dolayısıyla da çare bulmaya yönelik ciddi bir çabanın olmadığına tanıklık etmekte oluşumuzdur.

İşte tam da bu sürecin ağırlaştığı ve aktif siyaset adına inisiyatif almayı aklımdan geçirmediğim bir süreçte şartların olgunlaştığı ve sorumluluk bilincinde olanlar için yol ayırımının belirdiğine dair kanaatimin güçlenmesiyle sembolik bir çıkışta bulundum. Dikkatleri bu kronik alana çekmeye çalıştım.

Başarılı oldum mu?

Keşke bu soruya olumlu bir cevap verebilseydim. Tabii ki başarılı olamadım. Hem benden hem de genel olarak toplumun içinde bulunduğu haleti ruhiyeden kaynaklanan sebeplerin bunda etkili olduğunu düşünüyorum. Adaylık açıklamamla birlikte sair platformlarda verdiğim beyanatlarda ve yazdığım yazılarla meramımı anlatmaya çalıştım.

Çok az bir istisna hariç, bütün bu açıklamalarıma rağmen yine de toplumun büyük çoğunluğu, çabalarımı geleneksel bir anlayışa dönüşen bir siyasi girişim olarak algıladılar ve dolayısıyla benden de bu siyasi iklime uygun bir inisiyatif almamı beklediler.

Hastalığın farkında olan birisi olarak aynı yanlışa düşmeyi ve hastalığın bir parçası olmayı asla aklımdan geçirmedim. Hangi siyasi makam olursa olsun, o makamı bir cefa değil de sefa kapısı olarak düşünenlere itiraz etmekle geçirdiğim ömrüm boyunca biriktirdiğim müktesebatı basit bir siyasi makama değiştirmem benden beklenmemelidir.

85 Milyon insanın sorumluluklarını üstlenmenin ne anlama geldiğinin, onların hukuklarını tanzim etmenin ne kadar büyük bir vebali üstlenmeyi gerektirdiğinin bilincindeyim. Onun için de tabii ki, kazanmak için hırs yaparak bir siyasi mücadele vermeyi aklımın ucundan bile geçirmem.

Peki, buna rağmen neden inisiyatif almayı istedim?

Yukarıda ifade ettiğim gibi bazı durumlar / zamanlar vardır ki, şartlar adeta sizi icbar eder; kendinizi o inisiyatifi almaya mecbur hissedersiniz. Bu dönemi yaşayan birisi olarak geleceğe, tarihe mazeretinizi açıklamak istersiniz. Benimki böyle bir şey…

Süreç içerisinde kendi çapımda ve imkanlarım ölçüsünde birtakım çalışmalar yapmayı arzu ettim. Bir kısmını realize etme imkanı bulmama rağmen, önemli bir kısmını da gerçekleştiremedim. En azında Türkiye siyasetinin en önemli yelpazesi durumuna gelen muhalefet bloğunun aktörleriyle görüşüp endişelerimi iletip, çözüm kapılarını işaret etmeyi istedim. Ancak sadece birisiyle görüşme imkanı bulabildim.

Bana vakitleri olmadığı için mi randevu veremediler?

Hayır! Adeta şu modda durdukları kanaatindeyim; “Biz aktörler kendi aramızda Cumhurbaşkanı adayını belirleyeceğiz; dolayısıyla dışarıdan aday olma arzusu olanlarla görüşüp, ortak fotoğraf vermeyeceğiz.”

Bu düşünce şekli nereden kaynaklanıyor?

İşte müşteki olduğum ve aday olmamdaki motivasyonumun en önemli sebebi… Çünkü o aktörler de artık neredeyse bu toplumun kaderine dönüşmüş olan düşünceyle böyle bir tercihte bulunuyorlar. Bu siyasi inisiyatifimi başka türlü düşünebilecek, yorabilecek durumda değiller. Bir siyasal ikbal peşinde olduğumu düşünmekte ve yine klasik gerekçeleri sözkonusu etmeye devam etmekteler.

-Toplum içerisinde bilinirliği ne kadardır? Yani, ne kadar tanınıyor; biliniyor? Popülerliği ne kadardır?

-Siyasi nüfuzu ne nispettedir? Yani, toplumsal bir karşılığı olabilir mi?

-Bu siyasal mücadeleyi sürdürebilecek durumda bir sermayeye / güce hükmediyor mu?

Adillik, erdemlilik, dürüstlük; politik / bürokratik eğitim ve tecrübe sahibi olma gibi temel özellikler kişiyi değerlendirmede alt sıralarda yer bulur. Hâşa “bu vasıflara haizim” gibi bir kibre / narsizme mağlup olmuş birisi de değilim. Ama inanıyorum ki, bu toplumun içerisinde bu vasıfları haiz yüzlerce insan vardır. Biz zaten mükemmeli değil, vasatı arıyoruz. Yeter ki bu niyet ve anlayışla arayalım. İnsanlar niyet ve ona uygun eylemlerinin karşılığını bulurlar. Geçmiş dönemlerde olduğu gibi derin kriz yaşadığımız bu dönemde de böyle bir arayışın içerisine girmedik. Bilinen geleneğin, siyasi kültürün dışına çıkamadık.

Bütün bunlara rağmen benim inisiyatif alışımı doğru anlayan, yorumlayan; idrak eden ve o anlamda yardım ve desteklerini esirgemeyen bir azınlıkla süreci sürdürebilir miydim? Mümkündür. Ancak çok kısa sayılabilecek bir zamanda insanların neredeyse kaderlerine dönüşen bu malum siyasi anlayış ve kabullerini değiştirmenin mümkün olamayacağına dair kanaatim durumu zorlaştırdı. İnsanlar diğer adaylar gibi sizden hem klasik siyasi anlayışı, dili, yöntemi ve rekabeti, hem de rakiplere onların dili ve üslubu ile cevap vermemi bekleyecekler. Benim böyle bir yöntemi benimsemem ise koca bir geçmişi inkar ve tekzip etmem anlamına gelecektir.

Burada bazı sembolik siyasi eylemler üzerinden kastımı anlaşılabilir kılmaya çalıştım.

Misal; klasik anlayış ve kabullerin çok ötesinde, mevcut siyasal anlayışı, geleneği mahkum etmeye yönelik çabam için bir fırsat olarak düşünerek Cumhurbaşkanlığına adaylık çalışmamı Urfa’dan başlattım. Buradaki gönderme, İbrahimi bir duruşla politik alanın zihni putlarını hedef almaktı. Cari düzeni taşlamaktı. Çağın en büyük insan hakları ihlallerine dikkat çekmekti.

Bu alanın bir kurtlar sofrası olduğunun; bu kemikleşmiş politik geleneği bir çırpıda tashih etmenin mümkün olmayacağının da farkındayım. Buradaki amacım; ufacık taşlarla da olsa şeytani geleneği taşlamaktı ve tarihe mazeret bırakmaktı. Dileğim, temennim bu ufak inisiyatifim bu amacıma, umuduma karşılık gelmiştir.

Şimdi artık son derece netameli bir sürecin sonuna yaklaştık. Bu son kertede bizi bekleyen büyük felaketin de farkındayım. Bu gelmekte olan felaketin önüne geçmek takatim, gücüm yoktur. İmkanlarım nispetinde haber vermeye ve tedbir almaya davet ettim. Ancak bu kadar karşılık buldu.

Malum bir de 100 bin dilekçe ve hazineye yatırılması gereken 565 bin TL’lik adaylık müracaat ücreti… Bunların ötesinde uğrayacağım itibarsızlaştırma propagandası…Adaylığım hakkında “iktidar bloğunun adayına yarayacak” gibi muhtemel bazı spekülatif beyanlar, propagandalar… Bunları da göğüsleyebilirim ama sonrasını düşünerek büyük hedefi küçüğe feda etmek istemedim. Bu anlayışla Cumhurbaşkanlığı adaylığımla ilgili süreci burada nihayetlendiriyorum. Dileğim ve arzum, bütün endişe ve çekincelerime rağmen 15 Mayıs’ın sabahına aydınlık bir gelecek müjdesiyle uyanmaktır.

Cumhurbaşkanlığı adaylığımı kamuoyu ile paylaştığım günden bu yana desteğini, teşvikini gördüğüm dostlarıma da teşekkür ediyorum.

Evet, malum olumsuz şartlara rağmen siyasi mücadelemiz devam edecek. Ömrümüzün el verdiği yere kadar bu müesses düzenin tasfiyesi için mücadele edeceğiz inşallah. Yol uzun ve çetin… Büyük sabır ve eylemlilik gerektiriyor. Bu mütevazi “çoban ateşi” yanmaya devam edecek.

Umutsuzluğa, çaresizliğe teslim olmamak adına mücadeleye devam…

Bunları Okudunuz Mu?

Yorum Bırak

This website uses cookies to improve your experience. Accept