Allah Hud Suresi 112. Ayetiyle Hz. Peygambere Şöyle hitap eder: “Senin yanında hak yola dönenlerle birlikte, sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol…”
Rivayete göre Resulullah, kendisine bundan daha zor gelen bir ayet inmediğine işaret etmek üzere, “Hûd süresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı” buyurmuştur. Bunun sebebi sorulduğunda, “Sana emredildiği gibi dosdoğru ol!” mealindeki ayete işaret etmiştir.
Halbuki Yasin Suresi 1-4 ayetlerinde de “…hikmet dolu Kur’an hakkı için, sen şüphesiz gönderilenlerden (Resullerden) sin, dosdoğru yol üzerindesin.” diye ifade buyrularak Hz. Peygamberin dosdoğru bir yol üzerinde olduğu tasdik edilmiştir. O halde bu ayetin ve Kur’an’da geçen benzerlerinin Hz. Peygamberi bu derece müteessir etmesindeki hikmet nedir?
Hayatı Allah’ın denetimi altında olan ve en ufak hataları (zelle) Allah tarafından tashih edilen Peygamberi asıl düşündüren, Allahualem, ümmetinin istikametten sapma hali olsa gerek. Çünkü Rahmet Peygamberi, ümmetine çok düşkündü, onların dünya ve ahiret halleri hakkında endişe ederdi.
“Bu söze (Kur’an’a) inanmıyorlar diye neredeyse kendini telef edip bitireceksin.” (18/6: 26/3)
“Size kendi aranızdan öyle bir peygamber geldi ki sıkıntıya düşmeniz O’na çok ağır gelir. Kalbi sizin için titrer, müminlere karşı pek şefkatli ve merhametlidir.” ( 9/128)
Bir sahabe, Hz. Peygambere: “Ey Allah’ın Resulü! İslam’a dair bana öyle bir söz söyle ki, onun hakkında senden sonra hiç kimseye soru sormayayım.” der. Onun cevabı: “Allah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol!” olur.
Bugün insanoğlunun yaşam serüvenine odaklandığımızda, Hz. Peygamberin endişesinde ne kadar haklı olduğunu daha iyi idrak ediyoruz.
Muhtemeldir ki, hepimiz zaman zaman karşılaştığımız insan manzaraları karşısında hayretimizi “bu kadarı da olamaz, nasıl bu kadar hakikatten sapabiliyorlar?” diyerek dile getiriyoruz. Hakikat / dosdoğru yol bu kadar apaçıkken insanın nasıl bu kadar hakikate muhalif davranıp yoldan sapabildiğini kendi kendimize soruyoruz.
Bir başka dikkati calip husus, Hz. Peygambere, “Sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol” ayetinden hemen sonra gelen Hud 113. ayettir:
“…Bir de sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati duymayın. Yoksa size ateş dokunur.”
Bu ayetle Cenabı Allah umum müminlere şu ihtarda bulunuyor:
“Baskı, işkence, temel hak ve hürriyetlerden mahrum bırakma, hakka ve hukuka giden yoldan insanları menetme gibi sosyal ve ekonomik zulümlere meyletmeyin, yakınlık ve sempati göstermeyin, onların fiillerine iştirak etmeyin, yardımcı olmayın, desteklemeyin ki, size ateş dokunmasın. Sizin Allah’ın dışında koruyucunuz, emirlerine itaat edeceğiniz bir otorite yoktur. Aksine hareket ederseniz Allah’ın yardımından mahrum kalırsınız.”
Dünya hayatında dosdoğru yürümek isteyen insanın haktan, hukuktan gayri bir endişesinin olmaması icap eder. Allah’a iman insanoğlu için en büyük özgürlüktür. Bu durumda yeryüzündeki hiçbir varlığa kul ve köle olmayacaktır, iradesini kimselere ipotek etmeyecektir.
İnsanları daha çok yoldan saptıran dünyaya dair endişelerdir. Sadece kendileri değil, eş, çocuk, yakınlar, akraba, aşiret, kabile, cemaat, tarikat, parti çıkarları için çok kolay bir şekilde istikametten sapmak mümkün olabiliyor. Küçük, basit çıkarlar için bile rahatça hakikat gizlenip ters yüz edilerek istikametten uzaklaşılabiliyor.
İnsanoğlunun zaafını en iyi bilen Rabbimiz Nisa 135. Ayetiyle uyarıyor:
“Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrılmayın. Eğer adaletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.”
Müslümanlar bu hakikati bilmelerine rağmen niçin bu kadar basit menfaatler için bu ve benzer emirlere uymazlar, gevşeklik gösterirler?
Bu sorunun cevabı aslında bugünkü Müslümanlığımızın hali pürmelalini ortaya koyuyor. Çünkü iman ettik diyoruz ama iman etme iddiasında bulunduğumuz Allah’a -hâşâ- itimat etmiyoruz. Bize verilen veya yoksun bırakıldıklarımızın Allah’ın takdiri olduğuna dair inancımızı yitirdik. Dillerimiz öyle konuşuyor ama kalbimiz bir türlü tasdik etmiyor. Her şeyi görünür sebepler dairesinde algılayıp metafizik müdahale olmaksızın gerçekleştiğine inanıyoruz. Rızkın Allah’tan olduğunu dilimiz ikrar ediyor ama kalbimiz bunu onaylamıyor. Onun için de rızkın sahipleri olarak başkalarını görüyoruz. Tabasbus ederek, gerekiyorsa yüz suyu dökerek, yalan söyleyerek, riyakarlık ederek onlardan gelecek bir faydayı talep ediyoruz, bekliyoruz.
Çoluk çocuğumuz, eşimiz, yakınlarımız, dostlarımız vs. için başkalarının aleyhine de olsa çekinmeksizin dünyalık taleplerde bulunuyoruz. Bunu yaparken Allah’ın muradı olan kul haklarına, hukuka, ehliyet ve liyakate uymadığımızı aklımıza bile getirmiyoruz.
Dürüst, adil, istikamet üzere olmak elbette zordur, bedel ödemek ve mahrumiyet gerektirir. Onun için de “Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil.” denilmiştir. İnsanlar bir bakıma sürgünde bulundukları dünya yaşamından sonra sonsuz bir hayatı ya cennette veya cehennemde yaşayacaklarına samimiyetle inanıyorlarsa asla bu dünyayı öte tarafa tercih edemezler, kısa dünya çıkarlarına odaklanıp, ahiretlerini berhava edemezler. Allah Resulüne “akıllı kimdir?” diye sual edildiğinde, “bırakınız akıllıyı, akıllıların akıllısı dünyasını ahiretine göre yaşayandır.” diye cevaplamıştır.
Sonuç olarak bugünün müslümanları olarak samimiyet / ihlasla ilgili ciddi problemlerimiz var. Onun için muhtemeldir ki, bu samimiyetten mahrum dualarımız da karşılık görmüyor. Keşke onca hengamenin içerisinde bu can alıcı problemimiz üzerinde düşünebilseydik, tefekkür edebilseydik ve kendimizi tashih edebilseydik. “Ey iman edenler! iman ediniz” ayetine kendimizi muhatap kılıp ıslah edebilseydik. Bu ayetin de biraz önce mealini verdiğim Nisa 135’ten sonra gelmesi dikkat çekici. Malum, Kur’an kendi kendisini tefsir ediyor, açıklıyor. Akıl sahipleri için muazzam hikmetler barındıran ayetlerin üzerinde samimiyetle düşünerek ayaklarımızı istikamet üzere sabit kılmasını yüce Rabbimizden dileyelim. Umulur ki hidayete ulaştırılanlardan oluruz.
1 yorum
Tüm bu güzel paylaṣımlarınız için size canı gönülden teṣekür ederim cenab-ı Allah yâr ve yardımcınız olsun.selam ve dua ile allaha emanet olun. Saygılarımla Ramazan Küçükköse