Siyasi çalışmalarım nedeniyle bazı dostlarımla istişarelerde bulundum. Hikmet ehli olduğuna inandığım bir hanım arkadaş bana “Çoban Ateşi” örneğini verdi. Bu örnek zihnimde çok farklı çağrışımlara vesile oldu.
Çoban ateşi nedir?
Benim gibi köy hayatı yaşayanlar ve üstelik az süreliğine de olsa çobanlık yapanlar iyi bilirler. Sürüyü ıssız diyarlarda gece karanlığında yaylıma çıkarırsınız. Zifiri bir karanlık var. İster istemez insanın üzerine bir korku, endişe çöker. Sanki her an bir tehlikeye maruz kalacaksınız gibi bir korku, endişe ve kendini güvende hissetmeme… Ortada ne bir insan sesi, ne bir ışık ve ne de bir aydınlık var. Koca arazide sürü, siz ve üstünüze abanmış bir karanlık… O zamanlarda bir aydınlığa; içinizi, dışınızı ısıtacak bir ateşe, bir nefese o kadar çok ihtiyaç duyarsınız ki, tam bu korku, endişe ve ürpertiyi yaşarken uzaklardan da olsa bir başka çobanın o karanlığı delen ateşini görürsünüz. İşte o zaman üzerinizdeki o yalnızlığın, çaresizliğin, korku ve endişenin sıyrılıp gittiğini hissedersiniz. Güven ve cesaret gelir.
Yine malum çoban ateşi mevzu olunca akla gelen misallerden biri de Hz. Musa’nın ateşle olan hadisesidir. Hz. Musa ailesiyle birlikte Medyen’den Tur dağına doğru yolculuk yaparken gece karanlığında nereye yöneldiklerini bilememenin ve gecenin çöl soğunun tesiriyle muhtemelen bir çaresizliği yaşıyorlar ve uzaklarda bir ateşin yandığını görünce yaşadığı hissiyatı Kur’an haber veriyor.
“Mûsâ bu süreyi doldurup ailesiyle birlikte yolda giderken Tûr tarafında bir ateş gördü; ailesine, “Siz bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber yahut ısınmanız için bir parça ateş getiririm” dedi.”
Evet, orada öyle bir haber aldı ki, Musa için büyük bir müjdeydi. Allah Ona aracısız olarak seslenmiş ve Ona orada müjdeler ve haberler verilmişti. Hz. Musa ilk defa karşılaştığı bu hadise karşısında korkmuştu; ürkmüştü. Ve bundan dolayı da kaçmaya yeltenince Allah kendisine nida ediyor; “…Gel Mûsâ! Endişe etme, çünkü sen güven içinde olanlardansın! ”
Evet, kısaca Musa’nın da kıssası bu.
Geceyi bölen, aydınlatan çoban ateşinin gönüllere ferahlık veren, güven telkin eden karakteri bize çok şey anlatıyor. Bugünümüze dair çok mesajlar içeriyor, iletiyor.
Tekrar başa dönüyorum. O hanım arkadaşımızın meseleye açıklık getirmek için verdiği “Çoban Ateş”i örneği bakın bizi farklı hikmet kaynaklarına müracaata götürdü. Benim için çok isabetli bir örnek. Bizatihi hayatında tecrübe eden bir insan olarak düşünce dünyamda karşılık buldu.
Anadolu Hak ve Adalet Hareketi (AHAD), gün geçtikçe çölleşen; karanlığa mahkum edilen ülkemizde “bir çoban ateşi tutuşturarak insanımıza bir umut ışığı, bir aydınlık kaynağı, bir güven halesi oluşturabilir miyiz?” diye yola çıktı. “Bu kadar toplumsal ayrışmanın, cepheleşmenin, adaletsizliğin, hukuksuzluğun, radikalleşmenin; insafsızlığın ürküttüğü, korkuttuğu kitleler için bir güven limanı olabilir miyiz?” diye “Anadolu Hak ve Adalet Hareketi” ateşini yaktık. Ve acizane ben de Cumhurbaşkanlığına adaylığımı açıklamakla çoban ateşiyle tutuşturduğum meşaleyi biraz daha yukarı kaldırarak yoksulluk, sefalet ve zulümle umutları zayıflayan, tükenen insanımızı bir an önce aydınlığa açılan yeni dünyanın yönünü, yolunu aydınlatma niyetindeyim.
Çoban ateşinin ülkemiz, toplumumuz için bir aydınlanma, umut ve güven kapısı olması dileğiyle müjdeler olsun…