Bir Ayet ve Düşündürdükleri

by Fahrettin Dağlı

Yıllardır Ak Parti yönetim anlayışına, ahlakına muhalifim. Herhangi bir parti veya klik mensubu olmadan ifade etme özgürlüğünün rahatlığıyla yazıyorum. Yazdıklarım Türkiye’deki iktidar-muhalefet çekişmesi gibi basit bir muhalefet değildir, onlara benzemekten de Allah’a sığınırım. Çünkü her ikisinin de birbirleriyle olan siyasi muamelesi temelde hakka, adalete ve ahlaka istinat etmiyor, daha çok muhatabın açıklarına, zaaflarına odaklı yıpratıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı bir siyaset anlayışı ve ahlakı güdülüyor. Bu tarz genel ahlak anlayışına uygun düşmediği gibi İslami ahlakla da asla telif edilemez. Onun için de samimi dindarlar bugüne kadar mevcut siyasi düzene mesafeli kalmışlardır.

Ak Parti siyasetinin Türkiye’deki dindarları ilgilendiren temel iki vasfı söz konusudur. Birincisi kamu hukuku, ikincisi ise kamu hukukunun çiğnenmesi konusunda müslümanlığın payına düşen hisse ile ilgilidir.

Ak Parti kadrolarının bireysel olarak ne kadar dindar oldukları ayrı bir tartışma mevzuudur. Ancak bu kadrolar kamuoyunda bilinçli veya bilinçsizce “islamcı” veya “siyasal islamcı” olarak etiketlenmektedir. Eylemleri kamu hukukunu ilgilendirdiğinden dolayı insanlar olumlu veya olumsuz yargılarında ister istemez bu kadroların ideolojik duruşlarına da bir pay vermektedirler. İktidar yanlıları genelde yaptıklarını dindar idarecilerin bir başarısı olarak takdim ederlerken muhalifler de bu iktidarın başarısızlığını, haksız hukuksuz uygulamalarını onların ideolojik kabulleriyle açıklamaktadırlar.

Ben de dini duygularım, hissiyatım gereği her iki hususta da bugüne kadar muhalefetimi dile getirmeye çalıştım. Kamu hukuku ile ilgili yaptığım eleştirilerin yanında bir de yaptıkları veya yapmadıklarıyla İslami anlayışa verdikleri zararı söz konusu etmeye çalışıyorum.

Burada ilk akla gelecek olan ayet Mümtehine Suresinin 5. Ayetidir.

“Rabbimiz! Bizi inkar edenler için bir fitne / sınama konusu yapma, bizi bağışla ey Rabbimiz! Çünkü kudret ve hikmet sahibi olan Sensin.”

Elmalılı bu ayeti tefsir ederken: “Yani onlara mağlup etme. Ellerine düşürüp, sıkıntı ve azaba sokma ve el, dil uzatmalarına meydan verme ki, bizim çekeceğimiz sıkıntı yüzünden onlar imanı hakir görerek küfre bağlılıklarını artırmasın. Zira Mü’minlerin eziyet ve sıkıntı içinde gösterecekleri temizlik ve yükseklikten imanın yüceliği anlaşılabilirse de bu çok zor ve tehlikeli olduğu gibi kâfirlerin: ‘İslam iyi bir şey olsaydı bunlar mağlup edilmez, itimat ettikleri Allah onları desteklerdi yahut bu muameleye tabi tutulmazlardı”demiştir.

Ayet dua formuyla verilmiştir. Bu ayetin geçtiği Mümtehine Suresinden ve Kur’an’ın bütününden anladığımız, Müminlerin, yapmaları / yapmamaları gerekli hususlara güç yetiremeyecek olabilecekleri
ve dolayısıyla daima Allah’a yalvarmaları gerektiğidir.

Bu ayet muvacehesinde iktidar aktörlerinin veya müslüman kimlikleri öne çıkan insanların adaletten, haktan, hukuktan inhiraf etmelerine, kayıtsız / seyirci kalmalarına tanıklık ettikçe çok hayıflanıyorum, dertleniyorum. Kendi kendime, “keşke bari hiç dini, imanı karıştırmadan, müslüman kimliklerini öne çıkartmadan bunu yapmış olsalardı” diyorum. Fiilin genel insani ve ahlaki anlayışa aykırı olması yanında bunun dini bir kimlik veya kisveyle işlenmesi ayrıca fahiş bir durumdur ki, burada aynı zamanda kulların hukuku yanında Allah’ın hukuku da çiğnenmektedir. Dolayısıyla ya cehaletlerinden ya da kötü niyetlerinden mütevellit işlenen bu gayri ahlaki, hukuki uygulama kişilerin mensubiyet iddiasında bulundukları dinlerinin hanelerine de işlenmektedir. Yani basit ifadeyle şunu diyorlar: “Bu islamcılar / dinciler / yobazlar zaten böyleler, iddialarıyla yaptıkları arasında böyle tezatlar var. Onun için de bunlara güvenilmez.” Daha kötüsü de Elmalılı’nın ifadesiyle, “İslam iyi bir şey olsaydı bunlar bu kadar kötü olamazdı” yı dedirtmiş olmalarıdır.

Ez cümle bugün azınlık da olsalar samimi dindarların üzerinde önemli bir sorumluluk var. Gerek iktidar aktörlerinin ve gerekse iktidara yakın duran kişilerin İslam / Müslümanlık / dindarlık kimliği altında ortaya koydukları gayri insani, gayri adil, gayri ahlaki tutum ve davranışları nedeniyle bu kişilere muhalefet etmeleri ve yaptıklarıyla dini anlayışa zarar verdiklerini yüksek perdeden ifade etmeleri gerekmektedir.

Yine siyaset alanında bugünkü iktidar uygulamalarının aksine dindar yöneticilerin ne kadar adil, dürüst ve erdemli olabileceklerine dair bir örnekliğin ortaya konulması dindar siyasetçilerin üzerinde farz üstü farz hükmündedir diye düşünürüm.

Sözü bu konuda mü’minlere mes’uliyetlerini hatırlatan bir ayet ve bir hadis ile bitirelim:

“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Marufu (iyiyi, güzeli, hayırlı olanı) emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız; çünkü Allah’a inanıyorsunuz…” (3/110).

“Bana hayat bahşeden Allah’a andolsun ki, siz ya iyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız ya da Allah kendi katından sizin üzerinize bir azap gönderir. O zaman dua edersiniz fakat duanız kabul edilmez” (Ebû Dâvûd, Melâhim, 16; Tirmizî, Fiten, 9; İbn Hanbel, V, 388)

Bunları Okudunuz Mu?

Yorum Bırak

This website uses cookies to improve your experience. Accept