ACİL İHTİYAÇ: RAHMANİ SİYASET

by Fahrettin Dağlı

Türkiye siyasetinin içerisine düşmüş olduğu çıkmaz sokağı yazmaya çalışıyorum. Bülent Arınç’la başlayan ve eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve diğerleri ile yaptığı görüşmelerle devam eden malum süreç siyasi çevreleri hareketlendirdi.

Yeni siyaset organizasyonu ve programı istihsal edemeyenler pazardaki hazır aktörler üzerinden bir züğürt tesellisi bekliyorlar. Evet, kelimenin tam anlamıyla bir züğürt tesellisi. Bîçareliğin, zayıflığın, vurgun yemiş düşkünlüğün hali pür melali.

Sormazlar mı; Türkiye siyaseti hem iç ve hem de dış politika anlamında yaklaşık üç yıldır çok önemli bir travmatik durumu yaşarken, adalet kurumuna olan güven dip yapmışken, siyasi erk, her türlü nizalaşmaya müdahil olmaktayken, yargıyı etkilemekteyken, haklar-hukuklar berhava edilmekteyken, toplumsal ayrışma anlamında önemli fay hatları oluşmaktayken, ülkenin bir bölgesinde adeta bir savaş hali yaşanmaktayken, yüzlerce cana kıyılmaktayken, siyasetin tüm manivelaları alt üst olmaktayken, defakto bir durumla anayasa kuralları askıya alınmaktayken, siyasi irade, yasama ve yargı gücü üzerindeki gücünü alabildiğine tahkim ettirmekteyken siz neredeydiniz?

Trol veya troliçelerin saldırılarına maruz kaldığınızda mı harekete geçiyorsunuz? Şahsınıza haksızlık edildiği zaman mı bağırıyorsunuz?

Binlerce insan yıllardır o tanımladığınız trol veya troliçelerin linç kampanyalarına muhatap olmaktadır. Çıkıp dediniz mi ki; “Bre kardeşim biraz insaf lütfen. O inandığını iddia ettiğiniz din size düşmanınıza bile karşı adil ve dürüst davranmanızı emretmiyor mu? Sizin kitabınızda küfretmek, iftira atmak, kumpas kurmak var mı?

Kirlenmiş, adaletten uzaklaşmış, post-kemalizme evrilmiş bir siyasi organizasyonun bakiyeleri üzerinden yeni bir siyasi filizlenmeyi beklemek abesle iştigaldir. Bu ülkeye kaybettirmektir. Mevcut yapıyı muhafaza etmeye yeminli bir siyasi teşekkülden yarınlara dair yeni bir siyasi tasavvur ve program beklemek bu ülke insanına zaman kaybettirmekten başka bir şeye hizmet etmeyecektir.

Burada önemli olan; hangi siyasi aktörlerle yeni bir siyaset değil, “Hangi siyasi programla nasıl bir siyaset?” sorusuna doğru bir cevap vermektir.

Evet, Türkiye’de iktidar sorunundan ziyade, iktidarı dengeleyecek, denetleyecek ciddi, programlı bir “denge-denetim” siyasi organizasyonuna hava ve su kadar ihtiyaç var.

Bu yazımızda da bütün kahırlığı ile sonuçlarını yaşadığımız “muhalefetsizlik” ortak paydasını ve de bunun tabii sonucu olarak yeni bir siyasi hareketin zaruretini gerekçelendirmeye çalışacağım.

Evet, gittiğimiz her diyarda, konuştuğumuz her mahalde sorulan soru ve çaresizlik sendromu: “Eyvallah, işler iyi gitmiyor. Ciddi problemler var. Peki, bize ne öneriyorsunuz? Hangi siyasi hareket bu problemleri aşmada umut vaat ediyor? Yani, kısacası kimi desteklememizi salık veriyorsunuz?”

Ehli vicdan, ehli akıl ve hikmet bu sorular karşısında kilitlenip duruyor. Bu soruya verilecek bir cevap, bir işaret görmemenin acziyeti içerisinde yutkunuyoruz.

Muhalefet partilerinin siyaset üretmekte, problemlere insani, adil çözümler getirme konusunda yetersiz kaldıkları, umut veremedikleri tablodan gayet kolaylıkla anlaşılmaktadır.

O nedenle bazılarının seslendirdiği gibi “Bu halk bütün olumsuzluklara rağmen yine de gidip iktidar partisine şu kadar oy veriyor.” gibi bir serzenişte bulunmuyorum. Evvela kendi nefsimi sorguluyorum; “Bu çaresiz, zayıf halk yığınlarının karşısına, temel problemlerine çözüm getirecek, nefes aldıracak ve bunlarla birlikte ve belki daha önemlisi itimat ve güven telkin edecek bir program, tutum ve davranış ortaya koyduk mu?” Halka serzenişte bulunmamız için evvelemirde bu toplumun aydınları olarak uhdemize düşenin ne kadarını ifa edebiliyoruz diye çuvaldızı kendimize batırmamız gerekmiyor mu?

Temel tespit: Siyaset kirlenmiştir, cepheleşmiştir, kamplaşmıştır, meseleleri çözmede kifayetsiz kalmaktadır. Din ve kutsal sayılan değerler siyaset arenasında araçsallaştırılmıştır. Siyaset kurumunun çatısı altındaki siyasi partiler birbirlerine laf yetiştirmekten, polemik yapmaktan, tribünlere ve ne olursa olsun sadece iktidara oynamanın dışında bir inandırıcılık, bir güven iklimi oluşturamamışlardır. Ve seçmen kitlesi haklı olarak; “Sizden bir hükümet çıkma ihtimali yok. Bana o güveni telkin edemiyorsunuz. En iyisi mi yaptıklarından, ettiklerinden hoşnut olmasam da yine de bu iktidarla nereye kadar gidilecekse gidilsin” çaresizliğini seslendirmektedir.

Peki, ülkenin içerisine girmiş olduğu bu girdabı aşacak, topluma nefes aldıracak, güven ve itimat iklimi hâsıl edecek ve güçlü bir ıslahat programı ile adaleti ikame edecek yeni bir siyasi organizasyon imkansız mı?

Evet, bu soruyu çevreme soruyor ve bakıyorum; Bîçareliğin, ataletin, seküler ölçü ve disiplinlerin iğfal ettiği zihinsel yapıları görüyorum. Bu duruma şahitlik ettikçe kahroluyorum. Bugüne kadar İslami camianın bu kadar iktidara yaslandığına, iktidar perest kesildiğine tanıklık etmiş değildim. Olup bitenler Bakara süresinde (246-252 arası ayetler) kıssası anlatılan Talut’un ordusunu hatırlatıyor.

Malum bu ordu bir nehirle sınandı. İmtihan konusu; bu karşılaşılacak olan nehirden sadece dudaklarını ıslatarak ölmeyecek kadar su içmeleri idi. Fakat bir rivayete göre seksen bin kişilik bir ordudan sadece bedir ordusu kadar olan bir azınlık bu yasağa uymuştur. Çoğunluk ağızlarını dayadıkları sudan dudaklarını çekememişlerdir. Ve olduğu yere yığılıp kalmışlardır. Zalim Calud’a karşı sadece bu 313 kişi kadar bir orduyla savaşa giden Tâlut, Allah’ın yardım ve inayetiyle büyük bir orduya galebe çalmıştır.

Âdem A.S. ile başlayan insanlık macerası tekrarlarla acı ve tatlı hatırlarla sürüp gidiyor.

Uzun süredir şu hususu düşünmekte ve tahayyül etmekteyim; fazla değil on veya yirmi kadar, sabır, adalet, sadakat, merhamet ehli, adanmış, fedakar ve cesur insanın “Hak ve Adalet” mihverindeki ittifakı muazzam bir inkılabın başlangıcını teşkil eder. Nefsani duygularını, arzularını, isteklerini asgariye indirmiş, toplumun felahı için kendi nefislerini ortaya koyacak “On kişi”. Bugün için kendi özelinde yaşadıkları hayat görüşü ne olursa olsun “Adalet” mihverinde bir araya gelerek oluşturacakları “Adalet” programı ile acil tedbirler sadedinde Türkiye’yi normalleştirmeye götürecek, toplumsal kesimlerin ihtilafları konusunda çözüme dair güveni ve itimadı telkin edecek, toplumun ortalamasını temsil edecek bir topluluk. Karizmatik liderlikleri tasfiye edecek, istişareye, karşılıklı hoşgörüye dayalı bir siyasi yapılanmayı hedefleyecek bir oluşum.

Bu zor değil. Bu on kişi veya fazlasının nefislerinde gerçekleştirecekleri en önemli inkılap; Önlerine konulan ve umutsuzluğu, çaresizliği aşılayan seküler formları, gereklilikleri, alışkanlıkları, bariyerleri aşmak. Bütün siyasi teşkilatlanma model ve formlarını yeniden şekillendirmek, siyasetin finansmanı konusundaki yetersizliği aşabilme iradesini ve kararlılığını yeniden inşa etmek. Bir siyasal organizasyon için ileri sürülen tüm seküler gereklilikleri elimizin tersi ile itmek. Bir şeyi başarmanın birinci parametresi onda tam bir iman ile fâni olmaktır. Hayatı yeniden inşa etmektir. Her türlü zorluğa ve cefaya hazır olmaktır. Bu olmadan başarılı olunmayacağına yürekten bir imandır.

Toplumsal değişimin temel motoru yönetimlerdir. Bir toplumun değişimi belki asırları alır. Ancak, iktidarları daha kolay değiştirebiliriz. Peki, bu değişimin toplumsal evrilmeye ne katkısı olur? Onu şu şekilde izah etmek mümkün; eğer gelen yönetim adilse, eminlik vasfına haizse, ifade ve söz söyleme hürriyetinin önünü açıyorsa bu değişim, toplumsal devinimin ivmesini geniş tutar. Daha hızlı bir değişim trendine girilir.

Acizane diyorum ki, hakkın konuşulması, müzakeresi, anlaşılması, idrak edilmesi, toplumsal kesimler arasındaki nefret psikolojisinin rahmete dönüştürülmesi, toplumsal ahitleşmenin yenilenmesi anlamında acil müdahaleye gerek var. Hasta kan kaybediyor. Onun için de tüm mülahazaları bir kenara koyup evvelemirde akan kanı durdurmak ve daha sonra ki müdahalelerle ilgili tedrici bir planlama yapmak. Vesselam…

Bunları Okudunuz Mu?

Yorum Bırak

This website uses cookies to improve your experience. Accept