Diğerlerinden farklı olarak 20 yıllık bir sürecin sonuna doğru yaklaşıldığını tüm açıklığıyla gösteren bir seçimi geride bıraktık.
Bu yazıda bir seçim analizi yapacak değilim, buna gerek yok. Bugüne kadar pek çok değerlendirme ve analiz yapıldı. Bir kısmı akli dayanaklara istinat etse de büyük kısmı akla ziyan laf kalabalığı…
Bu vesileyle bir daha din, diyanet, vatan, devlet, millet saikiyle halen Ak Parti’nin arkasında duran halk yığınlarına çağrıda bulunacağım.
Gidilen yolun bir çıkmaz sokak olduğunu bugüne kadar çok yazdık. Ancak buna rağmen halen kulaklarını ve gözlerini hakikatin çağrılarına kapatan yığınların olduğunu görmek vicdan ve merhamet sahiplerini hüzne ve üzüntüye sevk etmektedir. Tahmin ediyorum ki, bu yazım için de bazı dostlar tekraren şunu ifade edecekler: “Kendinizi yormayın, bu insanları ikna edemezsiniz.”
Kimseyi ikna etmek gibi bir niyetim yok. Sadece gerçeği bir köşesinde yakaladığına inanan bir insan olarak eski mahalle arkadaşlarımı bir defa daha uyarmayı bir sorumluluk biliyorum. Kimseye de kırgın ve küskün değilim. İnanıyorum ki, her insan yaptıklarıyla karşılık bulacaktır, ben de öyle…
Kıymetli Ak Partili arkadaşlar, kabul etseniz de etmeseniz de Ak Parti’nin de tüm organizmalar gibi ölümlü olduğu, ölümünün yaklaşmakta olduğuna dair tüm emarelerin de görülmeye başlandığı kör göze parmak misali açıklık kazanmıştır. Bir insanın ölümü ne kadar doğalsa bir partinin, bir devletin ölümü de o kadar doğaldır. Ak Parti de geri dönüş imkanı olmayan bu doğal sürecin turnikesine girmiş durumdadır. Bu, sosyal yasaların işleyiş kanunlarına (İslami tabirle sünnetullah) az da olsa vakıf olan herkesin çok rahat anlayabileceği, görebileceği bir hakikattir.
Şu söylenebilir: ‘Siz bizim tercihimizle neden bu kadar ilgilisiniz?’ Belki de haklılar ama yine de vicdanım öyle demiyor. Nihayetinde bu tercihiniz sadece sizin değil, toplumun tümünün akıbetini belirliyor. Bunun yanında yıllarca mahallede beraber ikamet ettiğimiz eski dostlarım olarak gerçekten üzülüyorum ve vicdanen sorumluluk hissediyorum. Binlerce defa da olsa uyarmaya, ikaz etmeye devam edeceğim, sizler duymak istemeseniz de bir duyanın var olduğuna iman ediyorum. Ben de O’na mazeret bırakıyorum.
İnsan çaresiz değildir. Yeryüzünde ölümden gayri her türlü sorunun, hastalığın bir çaresi vardır. Bu çareyi sadece bir kişiden veya bir partiden beklemek, bunun dışında bir çarenin olabileceğine inanmamak Allah muhafaza son derece sakıncalı bir düşüncedir. Her şey fanidir, ölmeye, yok olmaya mahkumdur. Baki olan hakikattir, hakikat ise hiç kimsenin, hiçbir partinin tekelinde değildir. Aksini düşünmek hakikate zulümdür. Hele hele kişinin müslümanlık gibi bir iddiası varsa bunun aksini düşünmesi imanî bir problemdir, nakısadır.
Malum, bir zamanlar CB Erdoğan parti örgütlerinde görev yapan partililer için “metal yorgunluğu” yakıştırmasında bulunmuştu. O gün de yazmıştım: İktidar kadrolarının yaşadıkları “metal yorgunluğu” değil, olsa olsa “meta yorgunluğudur.” Her gün parti örgütlerinde görevli kişiler veya yakınlarının yolsuzluk haberleri paylaşılıyor. Ne yazık ki, hiçbirisi ihbar kabul edilip incelemeye ve soruşturmaya konu olmuyor. Bu da kötü niyet sahiplerini daha da cesaretlendiriyor. Parti örgütlerinde görev almak ekonomik ve sosyal nüfuz elde etmek demek olmuştur. Büyük çoğunluğun siyaseti bu amaç ve umutla yaptığı ortadadır. Elbette kamudan haksız bir şekilde sağlanan bu çıkarların meşru, helal olduğunu savunacak akıl ve vicdan sahibi kimse çıkmaz. Bu haksız, hukuksuz, haram edinimler sonucunda meta yorgunluğunun oluşmaması mümkün mü? İslami ifadeyle “dünyevileşmek” bu değil mi? İşte bugün iktidar partisinde ağırlıklı olarak yaşanan hal budur.
Bu kanaatim afaki bilgilere dayanmıyor. Ak Parti iktidarının başından itibaren bir dönem bürokrat olarak, uzun yıllardır da dışarıdan izleyen biri olarak olup bitenlerin şahidiyim. O günlerde de çok yazdım, bu iktidar yapma biçiminin topluma mutluluk ve refah sağlamayacağını defaatle ifade etmeye çalıştım. Ancak o günlerde gerçekleşen sanal ekonomik büyüme hali bu gerçeğin herkes tarafından kavranmasına müsaade etmiyordu.
Şimdi size bir daha çağrıda bulunuyorum (çağrının muhatapları iktidardan ekonomik, sosyal çıkarı olmadığı halde sırf dini ve milli kaygılarla partiye destek verenlerdir):
Gözlerinizle gördüğünüz, kulaklarınızla işittiğiniz hadiseler üzerinden vicdanlarınıza sesleniyorum:
Bugün ülke ekonomik ve sosyal anlamda çökmüş, iflas etmiş durumda. Az çok aklı ve vicdanı olan herkes anlamıştır ki, bütün veriler tepetaklak düşüş istikametinde seyretmektedir. Kaç MB başkanı değişmesine rağmen ekonominin ateşi söndürülememiştir. Çünkü bu sadece ekonomik enstrümanlarla düzelecek bir durum değildir. Çözüm için olmazsa olmaz olan şey hukuk devletinin inşasıdır. Bu ülkede bugün hukuk kurumlarına olan güven dip yapmış, hukuk siyasetin maşası haline getirilmiş durumda. Bu nedenle milyonlarca insan mağdur ve mazlum olmuştur. Bu hukuk düzeni ve anlayışı sürdüğü sürece ne ekonomide ve ne de sosyal iklimde bir düzelme beklemek akla ve ilme uygundur. Bunu bilmek için allame olmaya gerek de yoktur.
Bugün Ak Parti’ye sırf dini saiklerle destek verenlerin bu hakikat üzerine daha çok kafa yormaları gerekmez mi? Çünkü mevcut siyasi, hukuki, ekonomik sebeplerin dini hayatın neşvünema bulması üzerinde çok etkili olduğu izahtan varestedir.
Bugün iktidar çaresiz ve bitap düşmüş durumdadır. Müflis tüccar gibi elindeki tüm değerleri tüketmiştir. Allah’ın hikmeti, el attığı her çare ellerinde kalmakta ve kurumaktadır. Bugüne kadar nass, ahlak , dindar nesil , demokrasi , hukuk devleti , kalkınma , hürriyet , helal-haram, kul hakları vs gibi söylemlerin hangisi gerçekleşti? Yoksa tam aksiyle mi karşılık buldu?
Size bugünkü uyarım şudur: Şundan adım gibi eminim ki eğer bu anlayış, bu siyaset, bu süreç inatla böyle sürdürülürse ifade etmekten imtina ettiğim çok kötü sonuçlarla karşılaşacağız. Zararın neresinden dönülürse kardır. Gelin duvara çarpmadan bu çıkmaz yoldan dikkatlice dönelim. Ak Parti iktidarı ne bir ilktir ve ne de bir sondur. Çaresiz değiliz, tam aksine çare biziz, yeter ki anlayışımızı ve tercihlerimizi tashih edelim ve ön yargısızca daha iyilerini, daha hayırlılarını arayalım. İnanıyoruz ki, bulanlar arayanlardır, verili düzene teslim olmayanlardır. Hadi buyurun lütfen akıl ve vicdan penceresinden bir daha düşünelim, tefekkür edelim…