SAMİMİ DİNDARLARI KÖTÜ GÜNLER Mİ BEKLİYOR?

by Fahrettin Dağlı

Ahmet Taşgetiren TV 5’e konuşmuş;

“12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat dönemlerinde yazdım. Kendimi bu zamanki kadar kısıtlı bir duygu içerisinde görmedim.”

Taşgetiren’in bu beyanının altına birisi şöyle bir yorum yapmış; “Taşgetiren de böyle demişse demek ki durum çok ciddi, vahim!..”

Ben de şöyle bir yorum yaptım; “Kimsenin niyetini, düşüncesini okuyacak değiliz, buna hakkımız da yok. Ancak şu kadarını söylemeye hakkımız olsa gerek; ‘İki üç yıldır dörtnala gelen borayı, fırtınayı, depremi yeni mi fark ettiniz? Yılların yazarı olarak bu kadar mı öngörüsüzdünüz?”

Taşgetiren’in dikkat çektiği mevzuya gelelim; Aslında bu durumdan sadece Taşgetiren müşteki değil, eskiden mahallede oturup, Ak Parti’ye ve Başkan Erdoğan’a tam destek veren yüzlerce yazar-çizer de üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri seslendiriyorlar. Son günlerde Karar gazetesinde karar kılanlar, için için kaynayan bir kazan misali fokurdadıkça dışarıya böyle şeyler taşıyor.

Peki, iklim Taşgetiren ve diğerlerinin tasvir ettiği gibi mi? Olmadığını söylemek için insanın aklının kaymış, yüreğinin, vicdanının kararmış, gözlerinin, kulaklarının üzerini kalın bir örtü ile örtmüş olması gerekir. Ya da daha kötüsü; Allah’ın Kitabında işaret buyurduğu gibi bu insanların üzerlerinden akledebilme, hakkı görme ve işitme nimetlerinin alınmış olma ihtimalidir.

Allah ve kullarına şahitlik bırakarak bu hakikati seslendirmeye devam edeceğiz. Bu siyasi sürecin topluma huzur, sükun ve mutluluk getirmeyeceğine adım kadar bir eminlikle ifade ediyorum. Eğer bugüne kadar okuduklarım, tecrübe ettiklerim beni yanıltmıyorsa ve bunların hepsinin üstünde Sünnetullaha imanımdan şüphem yoksa bu gerçekliği bütün çıplaklığı ile paylaşıyorum;

Bu siyasi iklim her şeyden önce Türkiye’deki samimi dindarların aleyhinedir. Yoğun bir korku ve endişe içindeyim. Kamplaşmanın, zıtlaşmanın iyice kesifleştiği bir ortamda mevcut siyasi cepheleşmenin bir cenahın lehine selamet ve mutluluk kapıları açacağını tahmin etmek beyhudeliktir. Bu soğuk, dondurucu iklim bizi birimizden uzaklaştırıyor. Birbirimizi dinlemek, anlamaya çalışmak yerine karşı karşıya getirmeye çalışan bir gizli el ve akıl var sanki. Bu da ciddi bir şekilde şüphelendiğim bir cihet… Bu dönemde iktidarın etrafında kümelenen koalisyon ortaklarının gelecek beklentilerinin dindar kesimin Ak Parti hükümetlerinden bekledikleri ile örtüşmediği kesin bir gerçek. Samimi dindarlara da hayırhah baktıkları kanaatinde hiç değilim. Az çok muhakeme kabiliyetine sahip herkesin rahatlıkla anlayabileceği, kavrayabileceği bir gerçek…

Peki, bunlar neden bu kadar Ak Parti iktidarının arkasında duruyorlar, destekliyorlar? Herhalde dindarların gelecek beklentilerini karşılayacak bir iktidarı desteklemeyeceklerini az çok akledebilme yeteneği olan herkesin bilmesi beklenir. Peki, neden? İşte en çok da beni ürküten de bu sorunun cevabıdır. Tahmin ettiklerim tüyler ürpertici! Şu kadarını veya muhtemel olanı söylemiş olayım; Bizim eskiden ‘derin devlet’ dediğimiz, şimdilerde ise ‘devlet aklı/üst akıl’ (onlar her kimse) denilen gücün tasavvurunun, Ak Parti hükümetinden sonra Türkiye’de katı bir seküler anlayışın hakim olacağı… 28 Şubatı bile aratacak bir rejimin yeniden inşası… Bahçeli, Perinçek ve TBB Başkanı Feyzioğlu ve benzerlerinin beyanlarını dikkatle izleyin. Ak Parti kendi ortak aklını tasfiye etti (veya ettirildi). Onların yerine bazı gazetelerin köşelerini işgal etmiş yeni yetme, geçmişi şaibeli yazarlar dışarıdan partiye ayar vermekteler. Dolayısıyla bugün parti kurmaylarına iyiyi, doğruyu, hakkı tavsiye edilebilecek az çok akil adam denilebilecek herkes partiden uzaklaştırıldı. Ve dolayısıyla fikri yönlendirmelere açık hale getirildi.

Şimdi ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Böyle bir şey olur mu? Bu soruya bazılarınızın iyi niyetle ‘Allah’ın yardım ve inayeti ile olmaz’ dediğinizi duyar gibiyim. Acizane düşüncem o ki, Allah’ın emaneti olan iktidarı, onun rızası dahilinde ‘hakka ve adalete’ hizmet eden bir vasıta olarak kullanılmadığı için ‘Allah’ın yardım ve inayetinin’ de zor olduğu düşüncesindeyim. Neden 28 Şubat’tan daha zor günler diyorum? Çünkü o dönemde mahallenin dışında ikamet etmekle birlikte baskı ve yasaklar konusunda dindar mazlumların, mağdurlarını yanında yer alan liberal ve demokrat kimlikli insanların desteğine mazhar olunuyordu. Peki ya şimdi? Hatta şunu da ilave edeyim; O gün dindarları bile yekpare bir şekilde bu yasakların karşısında birlik ve beraberlik içerisinde görmeyeceksiniz; selin önündeki çer-çöp misali…

Biriken kin ve nefret büyük zulümlere mazeret kılınacak. Yine tarihe şahitlik bırakıyorum; Bugün AK Parti hükümetinin mevcut siyasetini alkışlayanların hiç birisini o gün yanınızda göremeyeceksiniz. Her zamanki gibi onlar yine yatlarını güvenli sahillere çekeceklerdir. Ve yine çileyi samimi dindarlar çekecek. Allah muhafaza!..

Sözün kısası; bazılarının zannettiği ve seslendirdiği gibi dindar mahalleyi öyle tozpembe günler beklemiyor. Felaket tellallığı yapmıyorum. Dağın arkasında bizi bekleyen büyük tehlikenin varlığı konusunda akıl sahiplerini, ihlas ve samimiyet sahiplerini uyarıyorum, tarihe not düşmek adına!..

Bunları Okudunuz Mu?

Yorum Bırak

This website uses cookies to improve your experience. Accept