“Onlar öyle mükemmel insanlardır ki şayet kendilerine dünyada hakimiyet (iktidar)nasip edersek namazlarını hakkıyla ifa eder, zekâtlarını verir, iyi ve meşrû olanı yayar, kötülüğü önlerler. Bütün işlerin akıbeti elbette Allah’a aittir.” (Hac-41)
Bu ayette,“Mükemmel insan kimdir?” sorusunun cevabı veriliyor aslında…
Kendilerine bu dünyada hakimiyet (iktidar) nasip olup da;
-Namazlarını / salatlarını hakkıyla ifa edenler (Allah karşısındaki esas duruşlarını bozmayanlar;
-Zenginliklerinin içerisinde gizlenmiş olan fakirlerin hakkı olan zekatı verenler (yönettikleri halkın siyasi ve iktisadi sorumluluklarını yerine getirirler),
-Meşru, adil, ahlaki olanı tavsiye edenler ve yayanlar; kötü, zararlı, şer adına ne varsa ona karşı mücadele edenler ve önlemeye çalışanlar.
Bundan sonrası için ne var?
Cenabı Allah’ın bundan sonrası için mesajı; Evet, bundan sonrası Allah’a aittir. Kimse elindekinin kalıcı olduğuna güvenmesin. İktidar ve gücün insanlar arasında dolaştırılan bir meta olduğunu unutmasın. Akıl yürütmelerle iktidarlarını uzun tutmak adına Allah’ı hoşnutsuz edecek bir tutum içerisine girmesinler. Halkının hak ve hukuklarını çiğneyerek iktidarlarının ömrünü uzun kılacağı gibi bir ahmaklığa düşmesinler. Ve Hz. Peygamberin müminlere olan tavsiyesini zikretsin; “Bu dünyada sizi mutlu veya mutsuz eden her ne olayla karşılaşırsanız niyazınız şu olsun; Allah’ım gerçek hayat ahiret hayatıdır.” Her şey fani olduğu gibi iktidar/güç de fanidir.
Evet, bu ayet ve benzeri yüzlerce ayet bize güç ve iktidar ahlakının ne olması gerektiğini öğretiyor.
Hac-41 ne zaman inmiş?
Medine’de Muhammedi davetin muhalefetten iktidara geçtiği ilk yıl. Artık iktidardır Müslümanlar, düne kadar muhalefette olan, Mekkeli kodamanların, egemenlerin baskıları altında onca zulme maruz kalmış bir topluluğun ilk defa muhalefetten iktidara geçtiği yıl.
Bu çok önemli…
Mazlumken, zayıfken Allah ile ilişkinizi nasıl sağlam tutmuşsanız, her türlü zulme ve sıkıntılara katlanarak Allah’a ve kullara karşı duruşunuzu, eminliğinizi bozmadığınız gibi bugün mağduriyetten mağruriyete, mazlumiyetten zalimliğe terfi etmeyin. Çünkü artık güç ve iktidar size geçti. Zaten işin kanuniyeti öyle değil miydi?
“Eğer size bir zarar dokunduysa, elbet benzer bir zarar (düşmanınız olan) insanlara da dokundu. Zira o (iyi ve kötü) dönemleri biz, insanlar arasında döndürür dururuz ki, Allah iman eden kimseleri seçip ayırsın ve (kendi bildiklerine) aranızdan şahit(ler) edinsin (ki O’nun bildiğini siz de bilesiniz); çünkü Allah zalimleri sevmez.”(Ali İmran-140)
Güç ve iktidar böyle bir şey; sadece bize verilen bir emanet; sahip olan biz değiliz, sadece emanetçi… O halde o emanet elimizdeyken kullanma kılavuzuna göre kullanmak ve tekrar Sahibine tevdi edilecek bir meta olarak görüp gözbebeği gibi korumak; adaletine keder, halel getirmemek…
İktidar/güç, bireylerin, toplumların en önemli sınav konusudur. İnsanoğlunun yeryüzündeki serüveninin de hikmeti, kendisine sunulan nimetlerin hakkını, şükrünü ifa etmesidir. Her şükrün ifası kendi cinsinden olduğundan iktidarın şükrü de, kendisine iktidarı bağışlayan Allah’ın ve yönettikleri toplumun haklarını ve hukuklarını gözetmektir. Allah’a karşı sorumluluk bilincini unutmamak; cahillik yapıp nankörlük etmemektir. Mabudun insandan beklediği budur. Onun için Allah’ın kendilerini desteklemesini bekleyen insanlar, Allah ile ilişkilerini iktidardayken de aynı samimiyet ve ihlasla sürdürsünler. İktidarı güç üzerine değil, ahlak üzerine inşa etsinler. Gücün ahlakı, ahlakın gücü olursa nefisler devreye girer ve güç kaynaklı uygulamalar zulmü doğurur.
Malum ‘iktidarın’ bozucu/ifsat edici bir etkisi var. “Mutlak iktidar” hissinin ise helak edici bir karakteri var. Sahip olduklarını nefsinden bilmek; ‘Ben yaptım, ben başardım, her şey benim eserim…’ Verenin Allah olduğunu unutmak, ihmal etmek; dün mazlumken, zayıfken Allah diyenlerin kendilerine güç/iktidar nasip olduğunda olan bitenin kaynağı için ‘nefsim’ diyenler…
İnsan varlıkla ve yoklukla sınanacaktır. Bu insan hayatının kanunudur. Hiç kimse bu sınavdan muaf değildir. Ancak en zor sınav varlıkla, güçle, iktidarla, makamla sınanmaktır. Bütün şeytani güçlerin üzerinize abandığı, sizi yolundan etmeye çalıştığı güç bir sınav. Haklılığın ölçüsünün Allah’ın vazettiği yasalar olduğunu unutup ipleri nefsi arzuların hakimiyetine bırakmak…
Halbuki ayette geçtiği gibi mükemmel insan, iktidar/güç eline geçtiğinde Allah’a ve kullara karşı yükümlülüklerini/sorumluluklarını unutmayandır. Allah’a karşı esas duruşu namaz/salat ile gösterendir. O’na karşı kullukta eskisine göre daha büyük bir itina ve ciddiyet içerisinde olandır. İktidarı kendisine verenin Allah olduğunu unutmayıp O’na şükrünü ihmal etmeyendir.
Ve arınmak için mallarındaki fakirlerin hakkı olan zekatı verendir.
Ve dahi, mutlu, mesut ve barış içinde yaşayan bir toplumun sigortası olan iktidarın/gücün sorumluluğu, “hayırlı, adil, iyi olanı yaymak, kötülükleri önlemek” anlamında bir sosyal sorumluluk yüklenmektir.
Bu üç temel görev yeryüzünde mutlu, mesut ve barış içinde yaşamanın sigortasıdır.
“Bütün işlerin âkıbeti elbette Allah’a aittir.” Ne yaparsanız yapın, her şey eninde sonunda onun emrine tabidir. Veren el, yine alan el olacaktır. Allah’a ve kullara karşı gösterdiğiniz duruş nedeniyle sahip olduklarımızın ömrü kısa veya uzun olacaktır. Aslında nihai irade ve karar Allah’a ait olmakla birlikte elimizdeki nimetlerin ömrünü Allah’a ve kullara karşı gösterdiğimiz duruş belirliyor.(Rad:11) Yani, Allah’tan bağımsız bir kariyer/ hayat planlaması yapmayın.