Her şeyden önce bir hakkı teslim ederek başlayayım. Memuriyete Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptığı Gelirler Genel Müdürlüğü’nde başladım. Hem oradaki idareciliğini ve hem de daha sonraki bürokratik ve siyasi görevlerini az çok izlemiş olan birisiyim. Kendisiyle ilgili iktidarın gerçek dışı iddiaları dışında herhangi bir olumsuz intibaya sahip olmadım. Zaten iktidar da o iddialarının doğruluğuna kendileri inanmış olsalardı hiç tereddüt etmeden üzerine giderlerdi. Ki Kılıçdaroğlu o gün sadece SSK’yı yöneten bir bürokrattı. Siyaset kurumunun onca fahiş yanlışından bir bürokratı sorumlu tutmak doğru ve adil bir izah değildir.
Bu anlamda Kılıçdaroğlu’nun hem bürokratik geçmişi ve hem de siyasi tecrübesi itibariyle Cumhurbaşkanlığına aday olması normal şartlarda isabetli gözükmekle birlikte, bugünkü Türkiye’nin batılı anlamda bir demokratik kültüre ve ahlaka sahip olmadığı da bir gerçektir. Ki bu çok önemli. Halen particiliği din mesabesinde gören milyonlarca insan var. Mesele bir Erdoğan-Kılıçdaroğlu yarışmasından ziyade, AKP-CHP veya Sünni-Alevi ayrıştırmasına götürüleceği endişesini sadece ben taşımıyorum; milyonlarca insan bu endişeyi paylaşıyor.
Ne yazık ki, CHP de, AKP ajandasına takılı kalarak Kılıçdaroğlu ile ilgili olarak daha dindar bir profil oluşturma gayretindeler. Hangi aklın eseri bilemiyorum; Kılıçdaroğlu Konya’ya götürülüyor ve orada bir türbe ziyaret ettiriliyor ve sonra da bu resim sosyal medyada paylaşılarak, Kılıçdaroğlu’nun soyunun bu “Ehli Beyt”e uzandığını ve dolayısıyla da Kılıçdaroğlu’nun Ehli Beyt’ten olduğunu ispatlama gayretindeler.
Allah aşkına öyle olsa ne olur; böyle olsa ne olur? Biz CHP’yi Batıdaki benzerleri gibi “Sosyal Demokrat” bir parti olmasını beklerken, onların rotalarını Türkiye sağına çevirmelerini anlamak mümkün değil. Kılıçdaroğlu’nun Alevi Kürt olması halen bu ülkede bir kusur olarak addediliyorsa ve CHP adeta buna nispet olsun diye Kılıçdaroğlu’nun ne kadar mübarek (!) bir soydan geldiğini ispatlama çabalarına giriyorsa bu şu demektir; bu ülkenin halen demokrasi adına kateteceği çok mesafesi var.
Evet tekrar CB adaylığı mevzusuna dönelim; buradaki temel beklentimiz, aday gösterilecek profilin bu süreci yöneteceği ve eğer seçilecek olursa Türkiye’nin nasıl bir sonuçla karşılaşacağıdır?
Eğer Kılıçdaroğlu veya ona munzam bir partili, CB adayı olarak gösterilecek olursa; AKP’nin bunu bir partiler arası yarışa taşıyacağı ve siyasal ortamı “vatan-din severler” ve “karşıtları” olarak bir kampanyaya dönüştüreceği ve bir tık ötesinde bunun bir “Sünni-Alevi” karşıtlığına dönüşeceği gibi bir risk ihmal edilebilecek bir risk değildir. Bu durum aynı zamanda “din, milliyet, vatan, ezan, bayrak” söylemiyle normalde iktidar partisinden muhalefet bloğuna gelme ihtimali olan oyları da bloke edebilir.
Muhalefetin öyle bir riski almayacağını umuyorum. Ortak beklentimiz; bu seçimin Türkiye için yeni çatışma alanlarını oluşturmak değil; tam aksi geçmişin yaralarını saracak bir geleceği kurgulamak olmalı…
Bu da neyle mümkündür? “Partisiz Cumhurbaşkanı Adaylığıyla”… Ak Parti kitlesinin de çok olumsuz karşılamayacağı bir aday profili ile…
Bazı arkadaşlar, “kendinizi mi tarif ediyorsunuz?” diye sorabilirler. “Estağfurullah” demeyeceğim; tam aksi “niye olmasın?” diyeceğim. Elbette espri bir yana bu ülkede bu toplumu yönetme ehliyetine sahip binlerce aday çıkabilir.
O zaman işi niye yokuşa sürüyorsunuz?
Adaylığı AKP tarafından suiistimal edilme ihtimali güçlü olan bir adayda niye ısrarcı davranıyorsunuz?
Gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum. CB seçimini politik aktörler ve partiler arasında kirli bir mücadeleye, çatışmaya dönüştürmemek için buradan yine çağrıda bulunuyorum;
Bugün şahsi veya örgütsel ikballerimizi düşüneceğimiz bir zaman değil. Eğer dönebilme imkanı olursa son derece keskin bir viraj dönülecek; muhalefet olarak çok dikkatli hareket edilmesi gerekiyor.
Türkiye’nin geleceğini şahısların politik ikballerine feda etmeyelim!