Malumunuz AK Parti iktidarı döneminde Ankara Beştepe’deki saraya ilave olarak Marmaris Okluk ve Bitlis Ahlat’ta yeni saraylar inşa edildi. CB Erdoğan önümüzdeki kabine toplantısını da Ahlat’taki sarayda yapacak. Bu vesileyle yayınlanan fotoğraflarda görüldü ki, orada kurulan otağ çadırlarıyla bir Osmanlı hayali canlandırılmış.
Bu konuda da toplum ikiye bölünmüş durumda. İktidar yanlısı muhafazakar kesim bu vesileyle Osmanlıya olan özlemlerini tekrar dile getirip kurgusal hayallerle bir gelecek tasavvuru paylaşırken muhalifler halkın cumhuriyet döneminin en derin yoksullaşmasını yaşadığı bir dönemde bu kadar harcama yaparak saraylar inşa etmenin akli bir gerekçesi var mı diye iktidar mensuplarına soruyor.
Osmanlı özlemi duyan ve yıllardır bu hayallerle yaşayanlara sorulması gereken sorular:
Osmanlı özleminizin akli ve nakli gerekçesi nedir?
Bu özlemleriniz neye tekabül ediyor?
Osmanlı ütopyasının bugünkü karşılığı nedir? Yeryüzüne hükmeden, egemen olan bir imparatorluk mu?
Dünyanın bu kadar ulus devletlere bölündüğü bir çağda böyle bir hayalin, ütopyanın gerçekleşme ihtimali var mı?
Gerçekleşme ihtimali olsa bile bu durumun insanlığın mutluluk ve saadetine bir katkısı olacak mı?
Ulus bilincinin bu kadar geliştiği bir dünyada farklı ulusları bir arada tutabilmek, onları mutlu edebilmek mümkün mü?
Bugün Anadolu coğrafyası üzerinde bile farklı etnik ve dini unsurları bir arada tutmakta zorlanırken, Cumhuriyet boyunca çatışmalara sebep olan bir gerçeklik ortadayken bir imparatorluk tasavvuru ve ifadesi ciddi bir patolojik durumun tezahürü değil mi?
Halkı hayallerle, ütopyalarla, hamaset nutuklarıyla anlamsız, realize edilme kabiliyeti olmayacak boş sloganlarla da gereksiz bir beklentiye sevketmek yerine mevcudu nasıl memnun edebiliriz, buna temel teşkil edecek bir hukuk düzenini nasıl inşa edebiliriz, üretim mekanizmalarını nasıl geliştirip halkın refah düzeyini yükseltebiliriz gibi sorularla kendimizi meşgul edip cevap aramamız daha gerçekçi ve çağın icaplarına daha uygun değil mi?
Üzerinde dikkatle düşünmemiz gereken başka bir soru da şu olabilir: Bir devlete ihtiyaç duymanın akli ve nakli sebepleri nedir?
Devlet deyince başkalarına karşı güç oluşturan, onları egemenlik altına alan, yöneten, inançlarını, kültürünü tarihten silmeyi amaçlayan bir yapıyı mı yoksa kamunun mal ve can emniyetini sağlayacak, biz vatandaşları adil yönetecek, toplumsal ihtiyaçlarımızı karşılayacak, aç ve açıkta kimseyi bırakmayacak adil örgütlü bir yapıyı mı kastediyoruz? Bizim için hangisi akla ve nakle uygundur?
Bizi bir asırdır hayallerle, ütopyalarla oyalayarak aldattılar. Dünya gerçekliğinden kopuk bir tasavvur aşıladılar.
Güç sahibi olmak ve bunu keyfi bir şekilde kullanmak yerine gücü, iktidarı adaletin/hukukun emrine vermek hedeflenmelidir. Anlamak için biraz idrakimizi zorlarsak genişi dar, kolayı zor kılmadan nefsimize hoş geleni değil, aklımıza, mantığımıza uyanı tercih edebiliriz.
Osmanlı bir devlet olarak sevapları ve günahlarıyla birlikte tarihin etnografik bir malzemesi haline geldi. Her canlı organizma gibi doğdu, yaşadı ve öldü. Ölüyü diriltmek nasıl mümkün değilse yıkılmış olan bir imparatorluğu, devleti de tekrar diriltme imkanı yok. Onun için de dönüp dolaşıp iflas eden bir tüccar gibi eski defterleri karıştırmayalım.
Eğer Osmanlı özleminizin gerisinde dini bir beklenti varsa o zaman da size şunu tavsiye ederim: Artık Osmanlı özlemini bir kenara bırakıp bugünün dünya düzenine, insanlığın gidişatına odaklanmak ve yeni yüzyıla sunacağımız bir yönetim projesi geliştirip insanlığa hediye etmek vazifemiz vardır. Demokratik rejimlerin hastalıklarını da izale edecek bir siyasal rejim, Avrupa’nın bağrında bir Endülüs örneği çıkarmak için imparatorluk olmaya gerek yok, sadece gücü adaletin ve moral değerlerin emrine vermek yeterlidir. Hayallerimizi bunlarla süslemek varken enerjimizi boşa tüketerek yeniden Osmanlılık hayaliyle zaman geçiriyoruz.
Mevcut iktidara yönelip şu soruları sormak zorundayız:
-Bir asırlık mücadelenin sonucunda size nasip olan iktidar emanetini neden adaletin emrine verip bir refah devleti inşa etmediniz?
-Kamu imkanlarının haksız ve hukuksuz bir şekilde aç kurtlara yedirilmesine, kul haklarının birbirlerine geçmesine neden vesile oldunuz?
-Bir asırlık umutlarımızla, hayallerimizle oynayarak kumar masasında niye başkalarına yedirdiniz?
-Bu halkı hangi sebeplerden dolayı fakirliğe, sefalete ve mutsuzluğa mahkum ettiniz?
-Varacağınız yer burası mı olmalıydı?
-Bugünün hakkını veremeyenler olarak size boyunuzdan aşkın hedefler için verdiğiniz sözler sebebiyle nasıl itimat edebiliriz?
Gelin önce destek verip yönetime getirdiğiniz iktidardan hesap sorun, bu soruların cevaplarını alın, emanetinize sahip çıkın, sizi saraylarla, otağ çadırlarıyla oyalamasınlar, aldatmasınlar. Duygularımızın, hislerimizin esiri olmak yerine aklımızın yol göstericiliğinde daha hayırlı, daha huzurlu bir geleceğe kulaç atalım.
Bu iktidara kendimizi mahkum görmeyelim. Bu durum patolojik bir rahatsızlığın ötesinde önemli bir akidevi problemdir. Bundan Allah’a sığınalım.
1 yorum
O zaman Ayasofya’nın açılması da mı olmamalıydı?
Gerçek parçalarının içindeki olumsuzluk kırıntıları da gözden kaçmıyor.
Kalemine yüreğine sağlık üstad.