Zulüm ile Abad Olanın Akıbeti Berbat Olur

by Fahrettin Dağlı

Evet şimdi ifade edeceklerim yine muhtemelen bazı arkadaşlarda şöyle bir aksülamele sebep olacak; “Yine meseleyi götürdünüz “Din”e dayandırdınız.” Bunlara söyleyeceğim şudur; “Acele etmeyin; yazdıklarımı dikkatli okuyun lütfen. Bu yazımın muhatapları yine Müslümanlık iddiasında olanlardır.

Bir Müslüman birey olarak, en azından iddia sahibi birisi olarak Allah’ın kâinata / kozmik aleme ve varlık alemine koyduğu yasalarının olduğuna haliyle iman eden birisiyim… Aslında bu inanç sadece bana özel / bireysel bir tercih değil; her kim ki, Allah’a iman iddiasındaysa bu yasalara da iman etmesi icap eder. Aksi takdirde bu durum onun için paradoksal bir sorundur. Çünkü iman bir bütündür, parçalanamaz. “Şunu kabul ediyorum; şunu da reddediyorum” gibi bir lüksümüz olamaz. Ya tamamına inanır ya da inanmama hakkınızı kullanırsınız. Bu da bir tercih meselesidir. Ama eğer inandık iddiasında bulunuyorsanız, bu iddianızı ispatla mükellefsiniz.

Bu mevzuda diyeceğim şudur; evet, Allah’ın yasaları var ve bu yasaların değişmeyeceğini Allah bize haber veriyor.

“…Allah’ın yasalarında asla bir değişiklik bulamazsın.” (33/62: 48/23)

Şimdi buradan konuyu nereye getireceğim?

Malum, mevcut siyasal iktidar, muhalefet tarafından “İslamcı” olarak nitelendirilirken; kendileri de bu iddiaya haklılık kazandırmak için İslami değerleri siyaset alanında fütursuzca kullanmaktadırlar. Dolayısıyla iktidarın uygulamaya çalıştığı, ahlaki ilkelerden soyutlanmış politikalarının yanlışlıklarının faturası “dine / İslam’a çıkarılmaktadır. Yine muhalefetin tepkileri de aynı şekilde sadece iktidarın yanlış uygulamalarına yönelmemekte; yer yer iktidarla birlikte “Din’e / İslam’a” da yönelebilmektedir. Dini alan itibarsızlaştırılmaktadır. Ve bu durum haliyle samimi dindarları fevkalade üzmekte ve endişeye sevk etmektedir.

Şahsen bugüne kadar kendini ne İslamcı ne şucu, ne bucu olarak görmeyip sade bir Müslüman olarak gören birisi olarak Ak Parti iktidarını bilinen anlamıyla asla “İslamcı” görmedim. Din istismarcılığının dışında bir tanımla telif edemiyorum. Mevcut politikaların hiçbir ideolojik karakteri yok. Tamamen günübirlik keyfi politikalarının cari olduğu ortaya karışık bir siyasal düzen ve İslami soslarla soslandırılmış aperatifler…

AK Parti süreci bana Allah’ın kâinata ve varlık alemine koyduğu yasaların nasıl işlediği konusunda artı bir bilinç kazandırdı. Karşılaştığım her hadise, Allah’ın hangi yasalarına muhalefet edildiği konusunda kanaat vermektedir. Fizik ve kimya yasaları nasıl değişmez ise -ki bunlar da Allah’ın koyduğu yasalar- sosyal ve ekonomik hayata dair yasalarda değişmez. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur.

Bugünümüze dair misal mi istiyorsunuz?

İşte size bugün bütün kahırlığıyla yaşamakta olduğumuz ekonomik hayata ilişkin sıkıntıları misal olarak veriyorum; Büyük çoğunluğun iddiasının aksine ben AKP’nin iktidar olur olmaz adaletten uzaklaştığını; gün be gün bu ivmenin açıldığını, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz’la birlikte infilak ettiğini iddia ediyorum. Onlarca haksız ve hukuksuz fiili bizatihi gözlerimle müşahede ettim; kulaklarımla işittim. Ve bunu o dönemler yüksek sesle çevreme duyurdum. Ancak büyük çoğunluk bu felakete doğru giden gidişat konusundaki feveranıma kulak asmadılar.

Evet, şimdi AK Partili arkadaşlar kabul etse de etmese de AK Parti iktidarı kaybediş sürecinin turnikesine girmiş durumda. Bu turnikeden geri dönüş / çıkma imkanı yok. Çünkü Peygamberin haber verdiği gibi “küfürle olur ama zulümle asla”. Ki bugün sosyal ve siyasal zulmün üstüne bir de ekonomik zulüm bütün yüküyle üzerimize kâbus gibi çökmüştür. Zulüm katmerleşmiştir.

Söz konusu ettiğim yasalar işledi ve bugün içinde yaşadığımız sonucu hasıl etti. Bütün zulüm rejimlerinin sonu yoksulluk; toplumsal çözülüş, terör ve huzursuzluktur. Yani, sosyal fırtınalar ve depremlerdir. Bugün bunların hepsini bütün kahırlığıyla yaşıyoruz.

Bazen siyasal iktidara muhalif olan arkadaşlara onu söylüyorum; Ak Parti iktidarına hiçbir muhalefet yapmasanız bile kendi kendini imha edecektir. Çünkü yasanın gereği bu. Bu sebepler bu sonucu hasıl etmek durumundaydı; başka bir sonucu olamazdı.

Ak Parti iktidarının kendi kendini nasıl infilak ettirdiğini basit bir misal üzerinden açıklamış olayım; Malum, CB Erdoğan, durup dururken ekonomik sistemin tabi olduğu yasaların hilafına açıklamalarda bulundu. Ekonomide faiz için “Nass var, bizim yapacağımız bir şey yok” deyip MB politika faizini iki puan aşağı indirmekle halkta dini değerler konusunda ne kadar hassas olduğuna dair bir ihsas-algı oluşturmaya çalıştı.

Peki sonuç ne oldu?

Hiç de onların beklediği gibi olmadı. O iki puan indirme ve beraberinde daha da ineceğine dair bir intibanın oluşması bütün para politikalarını; ekonomik dengeleri alt üst etti. Türkiye ekonomisinin bütün para sirkülasyonu faiz üzerinden yürürken MB politika faizini iki puan aşağı indirmenin akli ve nakli hiçbir izahı yok. Yani, güya muhafazakâr kesimin gönlünü okşayayım derken aslında kendi kendilerini torpillediler. Ve yine Allah’ın hiç de hoşnut olmayacağı, yanlışta “inat etmeyi” tercih ettiler. Ve daha da fahiş olanı, Allah’ın dinini istismar konusu etmenin sonuçlarıyla karşılaştılar.

Ekonomik alanın bütün uzmanlarının kanaatlerinin aksine kendi indi kanaatlerini, düşüncelerini tashih etmediler. Halbuki MB politika faizi ile oynanmamış ve MB’nin özerk yapısına müdahale edilmemiş olsaydı belki de büyük ihtimalle bugün yaşadığımız büyük ekonomik yıkımı daha hafif yaşamış olacaktık. Küresel dünyanın yaşadığı kadar yaşamış olacaktık ve iktidar da bugünkü kadar bir sıkıntıya maruz kalmayacaktı. Ama öyle değil. Zulüm politikalarının herkesi getireceği şaşmaz sonuca bazen böyle kişileri kendi irade ve fiilleriyle getirir. Yani, yasa işledi ve yasanın gereği olan fırtınalarla karşılaştık.

Baştan gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklediler. Ve bir daha o yanlışı tashih etmeye yönelik bir gayretin içerisine girmediler. Tam aksi yanlışta inat etmeye devam ettiler. 17-25 Aralık’ta olan bitenler ve sonuçta 15 Temmuz’la neticelenen büyük fırtınanın / depremin arkasından bugün hâlen yaşamakta olduğumuz onca hadisenin, onca hukuksuzluğun sebeplerini derinlerde aramazsak; sadece zahiri sebepler üzerinden hüküm cümleleri kurmaya kalkışırsak; adalet yapıyorum derken aslında yeni adaletsizliklere pencere açmış oluruz.

Ne yazık ki, bugün yapılan da budur.

Bunları Okudunuz Mu?

Yorum Bırak

This website uses cookies to improve your experience. Accept