Tarihçiler Çanakkale savaşında binlerce lise ve medrese / üniversite mezunu ve 100 bin civarında lise ve üniversite öğrencisinin cephede şehit olduğundan bahsederler. Bu durum sonraki süreçlerde yeni Türkiye Cumhuriyeti için olumsuz etkileri olan çok büyük bir kayıptı. Böylece devletin kurumlarının inşasında görev alacak genç ve eğitimli bir nesil toprağın altına girmiş oldu.
Ülke olarak bu kayıpları belli aralıklarla yaşadık. Cumhuriyetin üzerinden henüz 50 yıl geçmemişti ki ülkede yeniden bir tırpanlama ameliyesi gerçekleşti. 1960’larda başlayan gençlik hareketleri ve sonrasında onların karşısına çıkarılan diğer ideolojik grupların çatışması 20 yıl sürdü. Ve neticede beş bine yakın genç toprağın altına, on binlercesi zindanlara girdi ve bir o kadarı da dışarıya kaçmak zorunda bırakıldı. Zinde gençlik bir daha budanmıştı. Bunun da etkilerini, ağır travmalarını toplum olarak uzun yıllar yaşadık.
1980 darbesi sonrasında tekrar demokrasiye geçildiğinde zannedildi ki, bu kadar ağır neticelerden ibret alınır, siyaset kurumu bir daha darbelerin olmaması, geçmiş trajedilerin yaşanmaması için tarihi tecrübelerden istifade edilerek daha sorumlu ve dikkatli bir tutum ve davranış sergilenir. Bu yüzden bizler bu ülkede bir daha darbe olmayacağı ümidine sahiptik.
Ancak öyle olmadı. Yeni dönemde bu ülkenin gençlerine başka bir tuzak kuruldu. Tam yetişmiş zinde bir genç nüfusa sahibiz derken ve bununla övünürken yeni bir tırpanlamaya maruz kaldık. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında başlayan sürek avıyla yine binlerce üniversite mezunu genç, mezuniyet sonrasında yoğun bir tecrübe ve uzmanlık eğitimleri almış, kamu ve özel sektörde görevli ve bu alanda ülkenin sosyal ve ekonomik kalkınmasında önemli görevler yüklenmiş, üniversitelerin akademik kadrolarında istihdam edilmiş binlerce yetişmiş insan bir gecede tasfiye edildi. Bunların önemli bir çoğunluğu yurt dışına transfer oldular. Yıllarca emek vererek, devlet imkanlarını harcayarak yetiştirdiğimiz gençleri batılı ülkelere nitelikli elemanlar olarak hediye ettik.
Türkiye’de bilgisayar mühendisliğinden mezun olup, kamu kurumlarının bilgi işlem dairelerinde çalışan bir mühendis 15 Temmuz sonrası gittiği Almanya’daki öyküsünü anlatırken şu trajik gerçeği naklediyor: “15 Temmuz sonrasında görevden ihraç olunca yurt dışına Almanya’ya gittim. Orada oturma izni alıp denklik işlemlerini ikmal ettikten sonra Almanya’nın meşhur otomobil fabrikalarına otomasyon hizmeti veren bir firmada bilgisayar mühendisi olarak çalışmaya başladım. Çok kısa bir zamanda firma sahiplerinin takdir ve teveccühlerine mazhar oldum. Bir gün bölüm direktörü beni çağırdı, çalışmalarımı taktir ettikten sonra ‘sizler bize Recep Tayyip Erdoğan’ın hediyelerisiniz.’ diye beyanda bulundu. Bu acı gerçeği bir daha idrak ettim.”
Durum tam olarak budur. Bu halkın bütçesinden milyarlarca lira harcama yaparak yetiştirdiğimiz binlerce hekim, mühendis ve diğer meslek erbabını batılı ülkelere hediye ettik.
Onlardan boşalan görevlere de ehliyet ve liyakat gözetilmeksizin, sadece iktidara yakınlığı yeter şart görülen kişiler istihdam edildi. Dolayısıyla kamu sektörü çifte zarara maruz kaldı.
Bu durum öyle önemsiz görülecek, geçiştirilecek, “Giderlerse gitsinler” denilecek bir husus değildir, ülkemiz için çok büyük bir kayıptır.
Halen 15 Temmuz sonrasının muhasebesi tam olarak yapılmış değildir. Halbuki bir doğal felaketten sonra bile uzman heyetler teşkil edilip zarar ziyan hesabı çıkarılır. Bir gün nasip olur da normal bir düzene geçer, bir zarar-ziyan hesabı çıkarırsak önümüze çıkacak rakamlar kahredici bir tabloyu gözler önüne serecektir. O gün buna tanıklık edecek vicdan sahipleri, etkileri itibariyle Çanakkale’deki kayıplar kadar ağır bu zarar karşısında dehşete düşecekleri aşikardır.
Komplo teorilerine pek iltifat etmesem de şunu düşünmeden edemiyorum: Bir el belli aralıklarla bu ülkenin en büyük serveti olan yetişmiş insan gücünü buduyor, ülkeye çelme takıyor. Ancak maalesef bunu düşünecek, muhasebesini yapacak, olup bitenden ibret alacak ve ona göre siyaset belirleyecek bir elit kadrodan mahrum oluşumuz sebebiyle bu kısır döngüyü kıramıyoruz. Ülkemizin bu makus talihini yenme başarısını gösterecek, geçmişin hatalarından ders çıkarıp geleceği planlayacak akil kadroların iş başında olmasına çaba göstermek bir daha böyle ağır tablolarla karşılaşmamak için elzemdir. Zira genç nüfusun kaybı kolayca telafi edilebilir bir zarar değil. Allah tekrarından muhafaza etsin.